Başlangıç / Diaspora / Romen İdaresindeki Güney Dobruca’da Türkler: Tarihî Perspektif ve Toprak Reformu (1918-1940)

Romen İdaresindeki Güney Dobruca’da Türkler: Tarihî Perspektif ve Toprak Reformu (1918-1940)

Romen İdaresindeki Güney Dobruca’da Türkler: Tarihî Perspektif ve Toprak Reformu (1918-1940)

Metin OMER

 

Öz
II. Balkan Savaşı sonrasında Romanya Bulgaristan’dan Güney Dobruca’yı alarak kendi sınırları içerisine eklemiştir. Nüfusun çoğunluğu Türk ve Bulgarlardan oluştuğu için Bükreş’teki idareciler bu bölgeyi Romanya’ya entegre etmek için çaba sarf etmişlerdir. Romen idarecilerin izledikleri önemli bir husus bölgenin toprak sistemi olmuştur. 1913 tarihine kadar uygulanan mülkiyet kanunlarının Romen kanunlarına uyumlu hale getirme süreci bölgede yaşayan toplumlar üzerinde önemli etkiler yaratmış ve tartışmalara yol açmıştır.

Türklerin ve Tatarların çoğunun köylerde yaşayarak tarımcılıkla uğraştıklarını göz önünde bulundurursak, mülkiyet konusu onları doğrudan etkilemiştir. Güney Dobruca Romanya’nın sınırlarına dahil edildikten sonra yeni yönetim eski suistimallerin çözülmesiyle uğraşmamış, Bulgarların yeni topraklarda ekonomik hayatı kontrol etmemelerini sağlamaya çalışmıştır. Asıl hedefleri nüfus oranının değiştirilmesi olmuştur. Başlattıkları geniş kapsamlı kolonizasyon programı için Romen makamlarının toprağa ihtiyaçları vardı. Bunun sonucunda birçok Türk ve Tatar kendi sorunları için çözümü göç etmekte görmüştür. Konuyu
aydınlatmak için yayımlanmamış belgelerin yanısıra, dönemin gazete ve dergilerine de başvurduk.

Romanya’daki Türk Tatar Toplumunun Oluşumu
Yapmamız gereken ilk açıklama Dobruca bölgesinin coğrafi sınırlarıyla ilgilidir. Bu bölgenin sınırları Karadeniz, Tuna, Lom ve Provadiya nehirlerinden oluşuyor. Bu sebepten dolayı, mecâzi anlamda “Tuna ile Deniz arasındaki topraklar” olarak adlandırılmıştır. Aynı zamanda, bölgenin fiziki özellikleri, bugün parçası olduğu Romanya ve Bulgaristan’dan farklıdır (Karpat, 1994, s. 482). Nitekim bu coğrafî zıtlık bölgenin tarihine de yansımıştır. Kısa dönemler hariç, Dobruca Romanya ve Bulgaristan’dan ayrı bir tarihî süreçte gelişmiştir, ikisinin de millî devlet olma döneminde sınırlarına dahil olmuştur. Bundan dolayı, hem Bulgar yetkililer, hem Romenler, bölgeyi Bulgarlaştırma veya Romenleştirme siyasetleri geliştirmişlerdir. Bu siyasetler üçüncü bir devletin zararını geliştirilmemiştir çünkü üniter olmayan tarihinden dolayı hiçbir devlet toprak talebinde bulunamazdı. 1878’de Berlin Antlaşması sonucunda Osmanlı Dobruca’yı kaybettiğinde Türkler ve Tatarlar çoğunlukta olmalarına rağmen, bölgenin etnik durumu heterojendi. 1885’te Doğu Rumeli’nin Bulgaristan Prensliği tarafından ilhak edilmesinden sonra dört asırdır bir parçası olduğu Osmanlı İmparatorluğu’yla fizikî bağlantıları kopmuştur.

Bölgenin heterojen yapımı stratejik ve ekonomik öneminden kaynaklanmıştır. Tarih boyunca Dobruca, Kuzey Karadeniz’in steplerinden gelen halklar için İstanbul’a ve Ege Denizine en kısa yol, Osmanlıların düzenledikleri seferlerde kullanılan yollardan birisi (Karpat, 1994, s. 482) ve her zaman ticarî kervanların kesiştiği bir yer olmuştur. Stratejik konumundan dolayı etkileri
bugüne kadar hissedilen birçok halkın geçiş bölgesi olmuştur.

Tatarların ve Türklerin en önemli etnik unsurlar olması aslında çok eski bir tarihi sürecin neticesiydi. V. yüzyıldan beri Dobruca Türk halkların geçiş yeri olmuştur. Bu topraklarda Hunlar (yaklaşık 408), Avarlar (534, 587), Bulgarlar (679), Peçenekler (440/1048), Uzlar (456/1064), Kıpçaklar (484/1091) iz bırakmışlardır (İnalcık, 1991: 610). Zamanla bütün bu halklar başka
kabilelerle karışarak, çeşitli imparatorluklara dâhil olarak veya Bulgarların slavlaşması durumu gibi Türk karakterlerini iyitirerek tarih sahnesinden kaybolmuşlardır. Dobruca’ya kalıcı bir iz bırakan iki Türk halkı Oğuz (Türkleri) ve Tatarlar olmuştur.

Dobruca’daki Tatarlar aslında Kırım Tatarlardır. Anavatanları Kırım’da coğrafî konumlarına göre üç alt grupa ayrılıyorlar: yalıboyu (sahil bölgesi), tat (Kırım’ın ortası) ve nogay (step bölgesi). Dobruca’da ise Kırım Tatarları iki alt grupa ayrılmıştır: kırım (Kırım yarımadasının iç kısmından gelenler) ve nogay. Bununla birlikte Romanya’daki basında, arşiv belgelerinde veya başka
kaynaklarda Türk, Tatar, Türk-Tatar ve Müslüman olarak adlandırılmışlardır (Ciocîltan, 2010, s. 23-28).

Romanya’daki Türklerin ve Tatarların yaşadıkları benzer sorunlar ve dil, kültür, din yakınlıktan dolayı Romen kamuoyunda Türk-Tatar veya Müslüman terimleri iki halkı da belirtmek için kullanılmıştır. Bundan dolayı biz de Türk, Tatar ve Müslüman ifadelerini kullanmaya tercih ettik fakat lâzım gelen yerlerde gerekli açıklamaları da yaptık.

Tatarların Dobruca’ya yerleşmeleri XIII. yüzyıla dayanmaktadır. Bu bağlamda, II Mehmet’in bir fermanıyla Ebruz Ata isminde bir Tatar kabile önderinin varisleri Hatun Bula ve kız kardeşleri Sitti ve Sahi’ye Cengiz Han döneminden kalan Dobruca’daki toprakları geri verilmektedir (Ekrem, 1994, s. 19). Buna rağmen, bu bölgedeki Tatarların kalıcı bir şekilde yerleşmeleri Altın
Orda döneminde gerçekleşmiştir. Karadeniz’deki ticareti kontrol etmek açısından önemli bir nokta olan Dobruca her zaman Saray’daki hanların dikkatinde olmuştur. Bu bölge “XIII. ve XIV. yüzyıllarda Tatarların bir otonom siyasî merkezîne” dönüşmüştür (Oberländer-Târnoveanu ve Adam, 2005, s. 30). Canıbek’in 1357’de ölümüne kadar Tatarlar bu bölgeyi kontrol etmişlerdir (Vásáry, 2015, s. 81).

(Oğuz) Türklerin bu topraklara yerleşmeleri aynı dönemde gerçekleşmiştir. Onların ve İslamiyetin bu topraklara gelmesi araştırmacılar arasında kimliği ve gerçekliği tartışma konusu olan bir şahsiyete bağlıdır (Ocak, 2011; Kiel, 2009, s. 147-150). Kesin olan Türklerin  Anadolu’dan Dobruca’ya gelmeleri Moğollar’ın ilerleyişiyle bağlı olmasıdır. 1243 Kösedağ
savaşında yenilen Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhusrev’in üç çocuğu vardı: İzzeddin (II. Keykâvus), Rükneddin (IV. Kılıçarslan) ve Alâeddin (II. Keykubad). Ölümünden önce vâris olarak en küçük olan Alâeddin’i seçmiş olsa da, iç kargaşalardan dolayı oğulları anlaşamamıştır (Ocak, 2011, s. 17-18). Taht mücadelesinde mağlup olan II. İzzeddin Keykâvus İstanbul’a sığınmaya mecbur kalmıştır. Burada Bizans imparatoru İzzedin’e ve ailesine büyük bir yakınlık göstererek, diledikleri gibi yaşamalarını sağladı (Ocak, 2011, s. 26). İzzedin’e Konstantinopolis’de istediği gibi yaşamasına hatta özel muhafızlarla dolaşıp yalnızca imparatorların giyebileceği kırmızı ayakkabılar giymesine izin vermişti (Ocak, 2011, s. 27).

Sâkin bir hayat sürmesine rağmen, İzeddin ve adamları Bizans İmparatoru’na şehirde yaşayamadıklarını söyleyerek başka bir yerde yerleşmelerine izin vermesini istemişlerdir. Buna cevaben İmparator Dobruca’da bir yer göstermiştir (Wittek, 1952, s. 648).
Fakat bu noktada bir sorun çıkıyor. Bazı kaynaklar İzzeddin’in Bizans İmparatoru’nu tahttan indirmeye teşebbüs ettiğinden bahsediyor. Fakat komplo hadisesi Dobruca iskânından sonra vuku bulmuş olması gerekir. Bizans İmparatoru, kendini devirmeye kalkışan İzzeddin’e dostluk gösterip isteğini yerine getiremezdi. Ahmet Yaşar Ocak’a göre, “İzzeddin’in Anadolu’dan
getireceği aşireti yerleştirmek için imparatordan toprak istemesinin altında hakikatte, kışlak ve yaylak hayatına duyduğu özlemden çok, tasarladığı komplo için gerekli kuvveti temin etme amacı yatıyor” (Ocak, 2011, s. 28) demektedir.

İmparator tarafından, kendisini tahtan indirmek amacıyla komplo kurduğu için sürgün edilip, Enez’de hapis edilen ve de amcası Altın Orda Hanı Berke’nin yardımıyla serbest bırakılan İzzedin kaçmayı başarmıştır. 1265 kışında Kırım’a yerleşmiş. Peşinden de Sarı Saltık gelmiştir. Berke ona iki önemli ticarî şehir sunmuştur: Sudak ve Solhat. 1280’de İzzeddin’nin ölümüyle Sarı Saltık
birçok Selçuklu Türkleri beraber Dobruca’ya geri dönmüştür (Batca, 2008, s. 76). Selçuklu Türklerinin Dobruca’ya iskân edilmeleri aynı zamanda Bizanslıların Tırnova’daki Bulgar İmparatorluğu’na karşı stratejik bir girişim olarak değerlendirilebilir (Duţu, 1999, s. 23).

Tarihî şahsiyet Sarı Saltuk 1300’lerde vefat etmiştir. Daha ölümünden başlayarak etrafında birçok inançlar ortaya çıkmıştır. Örneğin, 1330-1331 yıllarında Babadağ’ından geçen İbn Batutta “Saltuk bir peygamber olduğunu diyorlar” ifadelerini kullanmaktadır (Holband, 1968, s. 5). Önemli bir liderden yoksun kalan Türklerin bir kısmı Anadolu’ya dönmeyi tercih etmiştir.
Kalanların bir kısmı ise Hristiyanlığı kabul etmişler ve bugün Gagavuz olarak bilinirler (Karpat, 2004, s. 393-411). XIV. asırda Balık isminde bir Türk Dobruca bölgesinde bir devlet kurdu. Devletin başkenti Balçık (Karvuna) şehri idi. Balık’ın 1357 yılında ölümünden sonra yerine Dobrotiç geçmiştir. Dobruca bölgesinin ismi bu prensten gelir (Güngör ve Argunşah, 1998, s. 33-
34; Karpat, 2004, s. 393-411).

Sarı Saltuk’un ölümüyle Türklerin Dobruca’ya yerleşmelerinin bir adımı sona erdiğinde, 1302’de, Batı Anadolu’da bulunan küçük bir beyliğin başı Osman Gazi, Koyunhisar’da Bizans İmparatorunun karşısında beklenmedik bir zafer elde ediyordu. Bu şekilde Osmanlı İmparatorluğun tarih sahnesine çıkmasının bir adımı atılıyordu (İnalcık, 2011, s. 12). Bulundukları jeopolitik durum ve ekonomik zorluklardan dolayı Osmanlıların Balkanlar’a doğru ilerlemekten başka seçenekleri yoktu. Doğuda daha güçlü beylikler hâkim olduğu için, Bizans İmparatorluğuyla bir sınır paylaşan Osmanlıların o tarihte siyaseten parçalanmış olan Balkanları adım adım ilhak ettiler (İnalcık, 2011; Ciocîltan, , 2012, s. 97-117).

Dobruca’nın Osmanlı hâkimiyetine girmesinin kesin bir tarihi yoktur. Bu yönde ilk teşebbüs 1388’dedir. O tarihte I Murad, Ali Paşa’nın önderliğinde Şişman ve İvanko’nun yönetiminde bulunan Tırnova’ya karşı bir sefer düzenlemiştir (İnalcık, 1991, s. 611). Tutrakan-Varna hattı geçilmeyerek sefer başarılı olmamıştır (Popescu, 2008, s. 141). Osmanlı ordusunun başka cephelerde savaşmasında ve iç sorunlardan istifade ederek Eflak Voyvodası Mircea (Mircea cel Bătrân) kısa bir süre için ülkesinin sınırlarını Karadeniz’e kadar genişletti. Büyük bir ihtimalle Dobruca’nın Osmanlı hâkimiyetine girmesi I. Mehmed’in 1419 seferi sonucunda olmuştur. Bu olayın bu tarihte gerçekleşmesi bir tesadüf olamaz. 31 Ocak 1418’de Mircea vefat etmiş neticede Eflak zayıflamıştır. Buna rağmen bölgenin tamamı hemen Osmanlı sınırlarına dâhil edilememiştir. 1484’te Kili ve Akkerman’ın ilhakıyla Dobruca’nın tümü Osmanlılar Dobruca’nın hükümdarları olmuşlardır (Ghiață, 1974, s. 122.). Bu şekilde Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Altın Orda dönemlerinden sonra bütün Dobruca tek bir devletin parçası olmuştur. Birinci Dünya Savaşı döneminde kısa bir süre İttifak Devletleri tarafından kontrol edilen bölge Osmanlı döneminden sonra sadece Romanya Krallığı’nda, 1913-1940 yılları arasında tek bir devletin yönetiminde bulunmuştur. Belki de Osmanlı döneminin en belirgin izi
bölgenin ismidir çünkü “Dobruca” adı onlar tarafından verilmiştir. Osmanlılarda bir bölgeye hükümdarının adını verme adeti olduğu için Dobruca “Dobrotiç’in ülkesidir”. Aynı durum “Boğdan”da (Moldova) da olmuştur. Osmanlı belgelerinde bölgenin ismi  Dobruca ili”, “Sahrai Dobruca”, “Dobruca vilayetleri” veya “Dobruca” şeklinde geçmektedir (Popescu, 2008, s. 139-140).

Bölgenin Türkleşmesinde en önemli rol Türk halklarının kolonizasyonu olmuştur. Orta Anadolu’dan fethettikleri bölgelere Türk halkları getirmek Dobruca için özel bir durum değil Osmanlıların genelde izledikleri bir siyaset olmuştur (İnalcık, 2011). Nitekim, XIV. yüzyılda bölgede demografik artış yaşanmıştır (Maxim, 2012, s. 145). Osmanlılar’ın iskân politikası sonucu Dobruca halkının ekseriyetini Müslüman Türkler oluşturdu. XV. ve XVI. yüzyıllara ait tahrir defterlerindeki kayıtlar, bölgedeki yer adlarının çoğunun Türkçe olduğunu ve yoğun Türk yerleşmesinin meydana geldiğini gösterir (Karpat, 1994, s. 484).

Dobruca’yı birkaç defa ziyaret eden Evliya Çelebi bölge hakkında oldukça geniş bilgi veriyor. İskânların neticesinde XVII. yüzyılda Dobruca’nın hemen hemen bütün yerleşim yerlerinin adları Türkçe olduğu, her yerde cami ve mektep bulunduğu ve halkın çoğunun Müslüman olduğu görülmektedir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde Dobruca’nın Osmanlı İmparatorluğun herhangi bir bölgesine çok benzediğini, her yerde Osmanlı kültürünün örnekleri olan cami, medrese, okul, çeşme gibi yapıtlara rastlandığını açık bir şekilde belirtilmektedir (Çelebi, 1976; Karpat, 2010, s. 205; Rădulescu ve Bitoleanu, 1998, s. 212-239). Aynı zamanda Dobruca nüfusunun çoğunluğunu Müslümanlar temsil etse de, bölgede Yahudi, Bulgar, Romen gibi başka unsurların da yaşadığını görüyoruz (Rădulescu ve Bitoleanu, 1998, s. 192-193.).

Osmanlı döneminde Dobruca’ya Türk halkları sadece Güney’dan gelmemişlerdir. Aslında en önemli göçler Karadeniz’in Kuzeyinden gerçekleşmiştir. Kırım Hanlığı’nın (1441-1783) (İnalcık, 2002, s. 450-458; Kolodziejczyk, 2001; Öztürk, 2015)1783’te Rus İmparatorluğu’ndan ilhak edilmesiyle birlikte yarımadanın ruslaştırması siyaseti uygulanmıştır. Rus yetkililerin aldıkları kararların neticesinde yarımadanın yerli halkı olan Kırım Tatarları göç etmeye mecbur kaldılar. Rus devlet adamları göçleri teşvik etmiştir. Örneğin Kont Nikolay Adlerberg ve Kont Andrey Stroganov Kırım Tatarlarını yarımadanın ekonomik durgunluğundan sorumlu tutarak ve “düşmanla” işbirliği yapmakla suçlayarak zorla 10.000 Kırım Tatarını tehcir emiştir (Kozelsky, 2014, s. 167-168). Çar II. Aleksander de Kırım Tatarların göçünü bir avantaj olarak değerlendirmiştir (Kozelsky, 2014, s. 176).

Bu göç dalgaların neticesinde Kırım’ın demografik yapısı köklü değişime uğramıştır. Göçmenlerin ana varış yerleri Osmanlı İmparatorluğu’ydu. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşına kadar Osmanlı toprağı olan Dobruca Kırım Tatarların yerleştiği bir yer olmuştur. Dobruca’da Tatarların varlığı XIII. yüzyıldan belgelense de, çoğu 1783’ten sonra bu topraklara yerleşmişlerdir. Buna rağmen göç dalgaları 1772’de başlamıştır. 1772-1789 yılları arasında, Rus baskılarından dolayı, 50.000 ilâ 300.000 Kırım Tatarı göç etmiştir (Fisher, 1987, s. 356). Kırım Tatarları için Dobruca yeni bir varış yeri değildi. Osmanlı döneminde de Bucak ve  Kırım’dan bu bölgeye yerleşen olmuştu, bu yönde ilk belge 1514 tarihlidir (Karpat, 2010, s. 202-203). Kırım Tatarları Osmanlı Dobruca’sına siyasî nedenlerden veya açlık dönemlerinde yerleşmişlerdir. 1560’ta Kıpçak çölündeki açlık veya 1578’de Azak bölgesinde ortaya çıkan çekirge istilası bu yönde örneklerdir (Kırımlı, 2012, s. 8). Bu yönde 1596’da Marco Vernier isminde Venedikli bir seyyah Dobruca’da 40.000 Tatarın “Tatar Han”ın kardeşinin önderliğinde Dobruca’da yaşadıklarını kaydetmiştir (Arbore, 1919, s. 217).

XIX.ncu yüzyılda Dobruca’da Türklerin ve Tatarların nüfusun çoğunluğunu teşkil ettikleri şüphesizdir. Bu durum bu bölgeden geçen seyyahların tarafından da fark edilmiştir. Türkler özellikle Dobruca’nın merkezînde, Babadağ’ından başlayarak  eliorman’a kadar ve Karadeniz sahilindeydiler, Tatarlar ise daha çok Dobruca’nn çöl kısmında bulunuyorlardı. Romenler ise Tuna’nın kıyısında özellikle XVII. yüzyıldan sonra daha sık karşılaşılmıştır (Arbore, 1919, s. 216).

Romen agronomist, İon İonescu de la Brad’ın 1850’de padişahın isteği üzerine Dobruca’da yaptığı incelemelerin sırasında bölgenin demografik yapısıyla ilgili bazı bilgiler vermiştir. İon İonescu de la Brad şunları kaydetmiştir: “Dobruca nüfusunun hemen hemen yarısı dil ve ırk açısından Osmanlı Türktür. Türkler ve Romenler en çok sayıdadır ve Dobruca’nın en eski
halklarıdır. Türkler Karadeniz tarafında, Romenler Tuna kıyısında, Tatarlar ise iç taraflarında yaşıyorlar. Kırım’dan zorla çıkan Tatarlar ilk önce Besarabya’ya yerleştiler. İsmail’in kaybedilmesinden sonra Dobruca’ya yerleştiler. 44 sene içinde ülkeyi 3 kere terk ettiler. Son savaştan sonra gelenler en verimli kazalara yerleştiler. Dobruca’nın Tatarlarla kolonizasyonu bu bölgeye «Tatar» ülkesi adını kazandırdı. Sayıları Tatarlardan daha fazla olan başka kolonistlerin gelmesi, Tatar ailelerin sayısı Türklerden ve Romenlerden sonra üçüncü sıraya düşürdü. Bulgarlar son 20 senede bazı verimsiz toprakları terk ederek buralara gelmişlerdir. Bulgar ailelerin sayısı Tatarlarınkine yakındır” (Mihăilescu, 1922, s. 153).

Union Médicale dergisinin Temmuz, Ağustos ve Eylül 1857 sayılarında yayınlanmış ve daha sonra ayrı basılan Fransız doktor Camille Allard’ın notları da ilgi çekicidir. Allard’a göre “Dobruca’da Türk, Tatar, Bulgar, çeşitli ırklardan Rus, Valah, Alman, Yahudi, Yunan, Ermeni ve Çingene bulunuyor” (Allard, 1857, s. 57). Ona göre “Türkler veya Osmanlılar Bulgaristan’ın herhangi bir bölgesine göre sayıları daha yüksek; onlar Karaharman, Köstence, Mankalya ve Traian’ın toprak duvarının Güneyindeki bütün köylerin nüfusunun hemen hemen hepsini oluşturuyorlar” (Allard, 1857, s. 56).

Tatarlara gelince Allard şunları yazmaktadır: “Tatarlar Tuna’nın Karadeniz’e döküldüğü yerle Traian’ın toprak duvarının arasında bulunan birçok köyde bulunuyorlar; bu duvarın ötesinde de bulunsalar da, nüfusları daha azdır. Tatarlar 1812’de Bucak’tan geldiklerini diyorlar (…). Onlar kendi prens veya hanlarını dinliyorlar. O, Fransız orduların çekilmesiyle beraber Kırım’dan çıkmıştır ve o tarihten itibaren yerine Alakapı’da ikâmet eden bir önderli gelmiştir” (Allard, 1857, s. 58).

1856’da Dobruca’ya yerleştikten sonra, sıradan bir kuşak bile geçmeden Kırım Tatarları tekrar bağlı oldukları devleti değiştirmeye mecbur kaldılar. Tekrar bir Hristiyan devletin, yani Romanya’nın idaresine girmek 1783 sonrasında Rusya hakimiyeti tecrübesini yaşamış olan Kırım Tatarları tarafından endişeyle karşılandı. Türkler ve Tatarlar için o dönemdeki diğer Balkan bölgelerinde yaşayan Müslümanların durumları çok iyi değildi ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşının sonunda Dobruca’nın bir Hristiyan devletin parçası olması hiç de iyi bir perspektif sunmuyordu.

Romanya Devletinde Türkler ve Tatarlara Demografik bakış
Bölgenin jeopolitik ve uluslararası sahnesinde yer alan değişimlerin neticesinde Dobruca’daki Türkler ve Tatarlar Osmanlı’ya bağlı olmaktan çıkmış, Romen vatandaşı olmuşlardır. XIX. yüzyılın devamında siyasî ve ekonomik açıdan gerileyen Osmanlı İmparatorluğu girdiği savaşları kaybedince bazı topraklarını başka devletlere bırakmak zorunda kalmıştır. Dobruca da bu şekilde
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşının sonunda kaybedilmiştir.

O tarihte, Tuna ile Karadeniz arasında bulunan bölgede 225.692 nüfustan 71,146 (31.5%) Tatar, 48.783 (21.6 %) Türk, 46.504 (21%) Romen yaşıyordu (Karpat, 2010: 413-414). Savaştan hemen sonra, 1879’da baron d’Hogguer’e göre bölgede 6.424 Tatar ve 4.812 Türk kalmıştı (d’Hogguer, 1879, s. 40). Bu kadar kısa bir sürede bölgenin adeta insansız kalması imkânsız olsa da, Müslüman nüfusunun azaldığını görülmektedir. Bu aniden azalmada savaş koşulları etkili olmuştur.

Müslüman nüfusun büyük bir kısmı Rus ordusundan korunmak için Osmanlı’nın iç taraflarına sığınmış ve 1880’de sadece Edirne ve İstanbul’da 80-90.000 mülteci yerleşmiştir (Ülküsal, 1987, s. 39). Müteakip dönemden barış antlaşmasının imzalanmasından sonra çoğu geri dönmüşse de, Türklerin ve Tatarların nüfusu azalmaya devam etmiştir. Nitekim 1900’da Romen ordusunda yüzbaşı olan M. D. İonescu Kuzey Dobruca’da 28.320 Tatar ve 12.306 Türk kaldığını belirtmektedir (İonescu, 2010, s. 342). Aynı sene için, Grégoire Danesco aşağıdaki verileri veriyor: 12.459 Türk ve 28.450 Tatar (Danesco, 1903, s. 141).

1913’te önemli bir Türk Tatar nüfusu Romanya sınırlarına dâhil edilmiştir. O tarihte, İkinci Balkan Savaşına son veren Bükreş Antlaşması’nın sonucunda Güney Dobruca’yı Romanya ilhak etmiştir. Aslında, bu bölgenin bir kısmı üzerine Romen siyasetçiler 1878’de de hak iddia etmişlerdi. Berlin Antlaşmasını kabul etmiş olsa da, Romanya Bulgaristan’la Silistre’yi de içeren bir sınırın çizilmesini istemiştir. 26 Kasım 1878’de Romen-Bulgar sınırını çizen Komisyon Silistre’ye 800 metre uzaklıkta bulunan Arap Tabyası’nı Romen sınırlarına dâhil ettiğinde bir nevi başarı elde etmiştir. Sonunda, bazı Rus-Romen sorunlarından dolayı Bükreş’teki siyasetçiler Silistre’den vazgeçmek zorunda kaldılar ve Bulgar-Romen sınırı 25 Temmuz/6 Ağustos 1881 tarihinde, Arab-Tabiya’yı da Romenlere bırakarak sabitlendi (Ungureanu, 2009, s. 36-37; Bușă, 2007, s. 62-67).

Sonunda, Romanya sorunu kendi lehine Balkan Savaşları sırasında halletmiştir. 29 Şubat/12 Mart 1912 tarihinde Romanya ile de ilgili maddeleri ve gizli bir eki olan Bulgar-Sırp Antlaşmanın imzalanması Romen siyasetçilerin statükonun devamı veya olası bir sınır değişiminde tazminat konusunda daha vokal olmaya başlamışlardır. Bu konuda, Romenlerin istekleri çok netti: Dobruca’nın Güney sınırın düzeltilmesi (Bușă, 2007, s. 75).

Karadağ ile Osmanlı Devleti arasında 9 Ekim 1912’de savaşın başlaması ve 30 Ekim’de Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ın Osmanlı’ya karşı savaşa dâhil olmaları Romen-Bulgar  ilişkilerini germiştir. Her ne kadar Romen kamuoyunun çoğu Romanya’nın Bulgaristan’dan tanzimat almasını gerektiğini düşündüyse de, I. Balkan Savaşı sırasında buna karşı olanlar da olmuştur. Örnek olarak tarihçi Nicolae İorga’yı gösterebiliriz (Țăranu, 2014, s. 407-413). Bir ay sonra, 25 Kasım 1912’de Romen ve Bulgar devlet adamları sınırın güvenliği veya düzeltilmesini konuşmaya başlamışlardır. Bükreş, Sofya ve Londra’da devam  eden bu konuşmalar, 18/31 Mart26 Nisan/9 Mayıs 1913 tarihinde Sankt Petersburg’ta bir protokol imzalanmış olsa da hiçbir neticeye ulaşmamışlardır (Bușă, 2007: 76-78). Romen kamuoyu da bu dönemde daha agresif tutum almaya başlamıştır (Anghel, 2008, s. 441-452).

Birinci Balkan Savaşına katılmamış olsa da, Bulgaristan’ın 12/30 Haziran 1913 tarihinde eski müttefiklerine savaş ilan etmesinden sonra, 26 Haziran/9 Temmuz 1913’te Romen ordusu savaşa girmiş ve 18 günde Sofya’nın yakınlarına varmıştır (Anghel, 2008, s. 441-452). Bu durumda Bulgar ordusu silahı bırakmıştır. Barış konferansı çalışmaları Bükreş’te Romanya, Sırbistan, Yunanistan, Karadağ ve Bulgaristan’ın temsilcilerin katılımıyla 17/30 Temmuz 1913’te başlamıştır. 28 Temmuz/10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Barış Antlaşmasının II. maddesine göre Romen-Bulgar sınırı Dobruca’da Turksmil-Ekrene hattında çizilmiştir. Böylece daha önce sadece Tutrakan-Balçık hattını isteyen Romanya fazla toprak elde etmiştir (Ungureanu,
2009, s. 54).

Romen yetkilileri yeni ilhak ettikleri bölgenin idarî yapısını 7 Ekim 1913 tarihinde değiştirdiler. O tarihte, Hükümetin kararıyla iki sancak kuruldu: Dobriç (daha sonra Kaliakra) ve Durostor. Kaliakra’nın merkezî Hacıoğlu Pazarcık Durostor’un ise Silistre’deydi. Alt bölümlerin yapısı Kuzey Dobruca’daki gibiydi. Yerli halkla iletişim kurabilmek için Bulgarca ve Türkçe tercüman da atanmıştır. 23 Kasım 1913’te ilk valiler atanmıştır: Durostor için A. Stavri, Kaliakra için Victor Bilciurescu. Birkaç hafta sonra onların yerine Durostor’a İ. Cămărășescu, Kaliakra’ya da George Georgescu atanmıştır (Ungureanu, 2009, s. 55).

Sonunda, 1/14 Nisan 1914’te Romanya’nın Resmî Gazetesinde Yeni Dobruca’nın düzenleme kanunu (Legea pentru organizarea Dobrogei Noi) yayımlanmıştır (Monitorul Oficial al României, no. 1 bis, 1/14 Nisan 1914, 49-63). Kanunun 160 maddesinde Güney Dobruca’nın idarî, hukukî, malî, ekonomik ve askerî yapısı düzenlenmiştir. Birinci madde de Durostor ve Kalyakra sancakların kurulması kararlaştırılmıştır (Monitorul Oficial al României, no. 1 bis, 1/14 Nisan 1914, s. 49). Kanunun hükümlerine göre 28 Haziran 1913’te Güney Dobruca’da yaşayanlar Romen vatandaşı sayılıyorlardı. Vatandaşlığı kabul etmeyenlerin bu yönde beyanatta bulunarak bir senede kırsaldaki arazilerini satmaları gerekiyordu (Monitorul Oficial al României, no. 1 bis, 1/14 Nisan 1914, s. 50). 7. maddede Güney Dobruca’daki Romen vatandaşların tümüne bütün sivil ve siyasî hakların tanındığını belirtilse de 8. maddede bazı kısıtlamalar getiriliyordu. Nitekim yeni ilhak olan bölgedeki vatandaşları sadece Güney Dobruca’da kırsalda arazi sahibi olabiliyordu. Bu kuralın istisnası sadece etnik Romenlerdi (Monitorul Oficial al României, no. 1 bis, 1/14 Nisan 1914, s. 50). Aynı zamanda, Kuzey Dobruca’daki duruma benzer bir şekilde valiye daha geniş yetkiler verilmiştir. Nitekim İçişleri Bakanı’nın tavsiyesiyle Kral tarafından atanan vali, adalet ve ordunun dışında bütün kamu hizmetlerini kontrol edebiliyordu (Monitorul Oficial al României, no. 1 bis, 1/14 Nisan 1914, s. 51).

Müslümanlara gelince, 20. maddeye göre Tutrakan, Silistre, Hacıoğlu Pazarcık, Balçık ve Kavarna’daki birer caminin bakımı ve personelin maaşının devlet tarafından sağlanacağı belirtilmiştir. Yine devlet Silistre ve Hacıoğlu Pazarcık Müftülerin maaşlarını ödemeyi vaat etmiştir. Müftülere sancağın idaresinde de yetki verilmiştir. Nitekim onlar Valiliğin danışma konseyine üye yapılmışlardır. Bu konsey, polis dışında idarî yetkililerin hazırladıkları düzenlemelere, bütçelere, bazı inşaatlara (okul, kilise, belediye, yol gibi), ve valinin istediği herhangi konuda onayını veriyordu (Monitorul Oficial al României, no. 1 bis, 1/14 Nisan 1914, s. 52). Bu konseye 14 kişinin üye olduğunu göz önünde bulundurursak Müftü’nün yetkisi sınırlı olduğunu söyleyebiliriz (Monitorul Oficial al României, no. 1 bis, 1/14 Nisan 1914, s. 52). 1/14 Nisan 1914’te yürürlüğe giren kanun uzun bir süre uygulanamamıştır. 13/28 Temmuz 1914’te Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Bir süre tarafsız kalan Romanya, 14/27 Ağustos 1916’ta İtilaf Devletleri tarafında savaşa girdi. Romanya ve İttifak Devletleri’yle savaşa giren Bulgaristan’ın ayrı cephelerde olması Dobruca’nın anlaşmazlık nedeni olmasına yol açtı. Zaten Dobruca savaş başlamadan önce de müzakerelerin konusu olmuştu. Bulgaristan’ın İttifak Devletleri’ni seçmesi Güney Dobruca’nın vaad edilmesine bağlı olmuştur (Ungureanu, 2009, s. 58-60). Savaşa katılmaya karar verdikten sonra kısa bir sürede Romen ordusunun yenilmesinden dolayı Romen idaresi Dobruca’dan çekilmiştir fakat Bulgarların bu girişimleri neticesiz kalmıştır. Bulgaristan Romanya’ya 19 Ağustos/1 Eylül 1916’da savaş ilan etmiştir. İttifak Devletleri Dobruca’yı 5 Ocak 1917’de işgal etmişlerdir 29 Eylül 1918’de Bulgaristan savaşta yenildiğini kabul etmiştir (Negoiță, 2008, s. 219). İtilaf Devletleri arasında Güney Dobruca’nın Bulgaristan’a bırakılmasıyla ilgili bazı görüşler olmuşsa da (Ungureanu, 2009, s. 65-66), sonunda, 27 Kasım/10 Aralık 1919’da imzalanan Neuilly-sur-Seine Antlaşmasında Romanya lehine karar verilmiştir. Büyük bir ihtimalle Güney Dobruca’nın Romanya’ya verilmemesiyle ilgili konuşmalar  ükreş’in
24 Nisan/7 Mayıs 1918’de Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’yla ayrı barış antlaşması imzalamasından da kaynaklanıyordu. Bu antlaşmayla Romanya Dobruca’dan vazgeçiyordu. Daha sonra, 10 Kasım 1918’de, savaşın bitimine bir gün kala, tekrar İtilaf Devletlerin cephesinde savaş ilan ederek galip devletler arasında bulunmuştur (Treaty of Peace between the Allied and Associated Powers and Bulgaria and Protocol Signed at Neuilly-sur-Seine November 27, 1919, 1920).

Barış Antlaşmanın imzalanması Güney Dobruca konusunda anlaşmazlıkların son bulduğu anlamına gelmemiştir. Bu sorun hem Bulgar, hem Romen çevrelerinde tartışılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Romanya’nın muzaffer devletler arasında bulunup millî amaçlarına “Büyük Romanya”yı kurarak ulaşması ve Bulgaristan’ın mağlup devletler arasında bulunup revizyonist bir politika izlemesi Güney Dobruca ile ilgili diplomatik ve siyasî tartışmalara yol açmıştır. Romen ordusu ile Bulgar ordusu arasındaki çatışmalar, İttifak Devletlerinin Dobruca’yı işgal etmeleri, Bükreş ve Sofya arasındaki ilişkileri germiş ve Güney Dobruca üzerindeki talepler etrafında tartışmalara yol açmıştır. Romen ve Bulgar yetkililer, Güney Dobruca’nın “Büyük
Romanya” veya “Büyük Bulgaristan”ın bir parçası olduğunu göstermek için çeşitli stratejiler geliştirmişlerdir. Bir yandan siyasî ve tarihî argümanlar getirerek bölgenin Bulgar veya Romen geçmişi ve özelliği taşıdığını iddia ettiler. Diğer yandan ise Romenleştirme veya Bulgarlaştırma teşebbüslerinde bulundular. Bütün bu çatışmada Türkler ve Tatarlar önemli bir rol oynadılar
çünkü bölgede çoğunlukta olsalar da onların toprak talepleri yoktu (Omer, 2019, s. 1419-1441). Güney Dobruca’nın demografik yapısı Romanya ve Bulgaristan için karmaşık bir durum yaratmıştır. Çünkü bu bölgede Türkler ve Tatarlar çoğunluktaydılar (Çetin, 2008a). C. Jirecek’in 1881’deki bir istatistiğine göre Yantra’dan (Bulgaristan’ın merkezî) Karadeniz’e Türkler çoğunluktaydı. Böylece, Osman Pazar’da %85,1 Türk ve %12,5 Bulgar, Kasköy’de (Silistre) %83,9 Türk ve %8,6 Bulgar, Bazaurt’ta %75,2 Türk ve %14 Bulgar, Şumnu’da %69,5 Türk ve %24,3 Bulgar, Eski Cuma’da %73 Türk ve %23,1 Bulgar, Balpınar’da %78 Türk ve %17,8 Bulgar vardı (Brătescu, 1938 s. 195). 31 Aralık 1910’da Bulgar yetkililerin Göney Dobruca’da düzenledikleri nüfus sayımına göre şu sayılara ulaşılmıştır: 134.331 Bulgar, 106.830 Türk, 12.192 Çingene, 11.584 Tatar, 6.359 Romen, 4.919 Gagavuz, 1.783 Ermeni ve 4.140 diğerleri. Fakat bu sayılar Romen araştırmacı Simion Mehedinți’in verdiği bilgileriyle çelişmektedir. Ona göre 1912’de Güney Dobruca’da 121.925 Bulgar, 123.848 Türk, 11.024 Çingene, 12.376 Tatar, 6.602 Romen, 1.910 Ermeni, 595 Alman, 1.171 Yunan, 2.111 Rus, 868 Yahudi, 315 Sırp, 33 milleti bilinmeyen vardı. Gagavuzlar ile ilgili hiçbir sayı vermemiştir (Arbore, 1938, s. 118).
Romen idaresinde de Türkler ve Tatarlar çoğunlukta olmaya devam ettiler. 1928’de Romen valilerin sunduğu bir istatistiğe göre bölgenin nüfus yapısı şu şekildeydi: 49.983 Romen (%14,75), 133.077 Bulgar (%39,26), 137.439 Türk-Tatar (%40,56). O tarihte nüfusun toplamı ise 338.897’ydi.Türk, Tatar, Bulgar ve Romenlerin yanı sıra başka milletler de vardı. Bunların sayısı 18.398 olup toplam sayının %5,43 temsil ediyorlardı (Brătescu, 1938, s. 198).

Kaliakra valisi albay A. Pârvu ve Romanya Millî Bankası’nın Silistre şubesinin müdürü G. C. Ionescu’ya göre 1930-1937 tarihleri arasında Kaliakra’dan 17.794 Türk-Tatar, Durostor’dan da 1936-1938 seneleri arasında 10.470 Müslüman göç etmiştir. 1928-1938 yılları arasında Kaliakra’ya 10.137 Romen kolonist, Durostor’a da 7.864 aile gelmiştir. Durostor’a gelenlerden 3.448’i Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Arnavutluk’tan gelen Vlah aileleriydi. 3.866 aile de Romanya’nın Muntenia, Oltenia ve Bukovina bölgelerinden yerleşen etnik Romenlerdi (Brătescu, 1938, s. 199).

Bu nüfus hareketlerinin neticesinde bölgenin demografik yapısı değişmiştir. Kaliakra valisi albay A. Pârvu ve Romania Millî Bankası’nın Silistre şubesinin müdürü G. C. Ionescu’ya göre 1938’de bölgenin toplam nüfusu 372.058’di. Toplam nüfusunun %40,52’sini Bulgarlar, %29,14’ünü Romenler, %26,04’ünü Türk-Tatarlar, %4,30’unu başka milletler temsil ediyordu (Brătescu,
1938, s. 199). Bu verileri karşılaştırdığımızda Romanya’nın demografik siyasetinin pek başarılı olmadığını, Türklerin ve Tatarların göç etmelerine rağmen yeterince Romen nüfusun bölgeye yerleşmediğini ve Bulgarların çoğunlukta olduğunu söyleyebiliriz.

Tuna ve Karadeniz kıyısında bulunan bazı Romen köylerin dışında (Calimoc, Popina, Kavarna gibi) (Brătescu, 1938, s. 193) Güney Dobruca’nın toponimisi de Türk’tü fakat 1878-1913 Bulgar kolonizasyonu ve 1913-1940 yılları arasındaki Romen kolonizasyonu neticesinde değişmiştir. Nitekim 1878’e kadar yerleşim yerlerin çoğunun adı Türkçe olsa da, Bulgar idaresi Kalyakra’da 26, Durostor’da ise 14 köyün ismini değiştirmiştir. 1913’ten sonra Romen idaresi Kalyakra’da 45, Durostor’da 14 köyün ismini değiştirmiştir (Çetin, 2008b). Buna rağmen, Köstence sancağının 215 yerleşim yerinin 193’ünün Romen isimleri vardı, Tulça’da ise 118 yerleşim yerinden 56’sının Romen isimleri vardı. Güney Dobruca’da, aynı tarihte, yerleşim yerlerinin çoğu
Türkçeydi. Nitekim Kalyakra’daki 233 yerleşim yerinden 45’inin Romen ismi vardı, Durostor’da ise 194 yerleşim yerinden 14’inin Romen ismi vardı (Brătescu, 1938, s. 200-201).

Dobruca’da Toprak Sorunu

Dobruca’daki Müslüman nüfusunun başlıca göç nedenlerinden biri de mülkiyet konusu olmuştur.
Mülkiyet sorununun iki nedeni vardı: Güney Dobruca’daki tapu belgelerinin kontrol edilmesi ve
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Romanya resmi makamları tarafından başlatılan toprak reformu.
Tapu belgelerinin kontrol edilmesi konusunun sadece Güney Dobruca’daki Türkleri ve Tatarları
etkilemesine rağmen, toprak reformu ile ilgili memnuniyetsizlik Kuzey Dobruca’da da yaşandı.
1878 yılında Kuzey Dobruca Romanya sınırlarına dahil edildiğinde Bükreş makamları mülkiyet
sistemi konusunda bir dizi tedbirler almışlardır. Aynı şekilde, Güney Dobruca’daki mülkiyet
sistemini Romanya’nın diğer bölgeleriyle uyumlu hale getirmek adına 1913 sonrasında devlete
ait arsaların belirlenmesi için, mutlak mülkiyet hakkının ve bir şahsın bir arsa konusunda mülkiyet
hakkını talep edilme şekillerinin tanımlanması için bazı kanunlar onaylanmıştır. Bu çerçevede
1914, 1921 ve 1924 yıllarında 3 yasa ve onları tamamlayan bazı yönetmelikler onaylanmıştır.
Güney Dobruca’daki tapu belgelerinin incelenme sürecine paralel olarak Romen siyasetçileri
geniş kapsamlı ancak bazı azınlıklar içinde memnuniyetsizliğe neden olan bir toprak reformu
başlatmışlardır.

Her iki yasa memnuniyetsizliklere yol açmış, azınlıklara ait arsaları ele geçirmek için bir yöntem
olarak algılanmışlardır. Güney Dobruca’da Tatarlar, Türkler ve Bulgarlar çoğunlukta olunca,
onlar en mutsuz oldular. Ancak Türkler ve Tatarlar mülkiyetle ilgili yasaları eleştirirken çok sesli
olmadılar, bu konuda en aktif Bulgarlar oldular.

1921 yılında yapılan toprak reformu, Romanya sınırlarına dahil edilen her bölge için bazı
kanunlara dayanmıştır. Bu çerçevede Besarabya, Bukovina, Transilvanya ve Dobruca’nın da
dahil olduğu Eski Krallık (Vechiul Regat) için ayrı kanunlar vardı. Çıkarılan kanun köylülerin
toprak sorununu çözmeyi hedefliyordu. Bu yasa, Birinci Dünya Savaşında verilen vaatlerin de
sonucuydu. Sözkonusu yasadan önce Anayasa değişikliği yapıldı ve bazı kanun hükmünde
kararname çıkarıldı (Cristeodorescu ve Ștefănescu-Priboi, 1922). Toprak reformu konusundaki
ilk girişim Romanya Kralı I. Ferdinand tarafından 23 Mart/5 Nisan 1917 tarihinde savaş alanında
bulunan askerlere yaptığı ziyaret vesilesiyle yapılmıştır; ziyaret esnasında Kral askerlere
kendilerine toprak vermeye dair söz vermiştir (Frunzănescu, 1939, s. 75).

Toprak reformu konusundaki yasal mevzuatın birleştirilmesine yönelik ilk adım 1932 yılında,
tarımcılık reformu konusundaki tüm yasaları değiştiren özel bir kanun ile atılmıştır. En önemli
yasalar dışında, bazı kategori veya sorunlarla ilgili özel yasalar da olmuştur. Bunların çoğu
azınlıklarla ilgili hükümler içeriyordu ve istimlak politikasının bazı azınlıklara yönelik ayrımcılık
yaptığını gösteriyordu (Micu, 2012, s. 77-84).

Romanya Kralı I. Ferdinand 14 Temmuz 1921 tarihinde, kısa adıyla “Eski Krallıktaki toprak
reformu yasası” (Legea pentru reforma agrară din Vechiul Regat) bilinen “Oltenia, Muntenia,
Moldova ve Dobruca’daki toprak refomu yasası”nı (Legea pentru reforma agrară din Oltenia,
Muntenia, Moldova și Dobrogea) onaylamıştır (Lege Pentru Reforma Agrară din Oltenia,
Muntenia, Moldova și Dobrogea, 1921). Sözkonusu yasa “tarım alanı 100 hektar veya daha fazla
olan çiftliklerin” kısmen istimlak edilmelerini ve aşağıdakilerin tamamen istimlak edilmelerini
öngörmüştür : “a. Kendileri yabancı olan veya yabancı ile evlilik sonucunda yabancı ülkelerin
vatandaşı olanaların mülkleri; b. kaçakların mülkleri; c. Kraliyet ailesine, Devlet Topraklarına
(…) ait olan ekilebilir topraklar; d. Embatic, besman, (eskiden Romanya’dan kullanılan uzun
vadeli kiralama şekilleri) aile mirası, otașniță (para yerine bir arsanın kirasını yetişen ürünlerle
ödeme şekli) adıyla kullanılan topraklar, üzerinde ekin, bitki veya bina olan, kırsal veya şehir
bölgelerinde bulunan topraklar. Mevcut yasaya istinaden toprak sahipleri veya başkalarının
sözkonusu topraklar üzerindeki hertürlü imtiyazlar iptal edilmektedir. İstimlak uzun vadeli
kiracıların lehine yapılacaktır. ; e. Kesintisiz olarak en az 5 yıl köylüler tarafından işlenmek üzere
kiralanmış, üzerine ev yaptıkları, üzüm veya bağ ektikleri topraklar (…)” (Lege Pentru Reforma
Agrară din Oltenia, Muntenia, Moldova și Dobrogea, 1921, s. 4-6). Kısmi istimlak arsa
büyüklüğüne, toprağın bulunduğu bölgeye ve tahsis dilekçelerin sayısına göre yapılmıştır (Lege
Pentru Reforma Agrară din Oltenia, Muntenia, Moldova și Dobrogea, 1921, s. 9-10).
İstimlak edilen topraklar için mal sahibine verilen tazminat toprak reformu ile ilgilenen vilayet
komisyonu tarafından, mal sahibinin kabul etmemesi durumunda ise Temyiz Mahkemesi
tarafından belirleniyordu. Her mülk için ayrı fiyat kararlaştırılıyordu (Lege Pentru Reforma
Agrară din Oltenia, Muntenia, Moldova și Dobrogea, 192, s. 18-20).

İstimlak edilen toprağın tahsis edilmesi konusunda ise, arsalar aşağıdaki sıralamaya göre
satılıyordu: “1. 1916-1919 savaşına katılanlara; 2. 1913 seferine katılanlara; 3. Eşleri savaşta vefat
eden dul kadınlara çocukları için; 4. Toprak sahibi olmayan küçük çiftçilere; 5. Sahip oldukları
topraklar 5 hektardan az olan çiftçilere; 6. Savaş yetimlerine”. Eşit şartlarda aynı haklara sahip
olanlar ise şu şekilde sıralanmıştır: “a. maluller; b. Geçmiş zamanda o topraklarda çalışanlar; c.
Kendilerine ait evleri ve kurulu düzenleri; d. Çok çocukları olanlar; e. Yaşlılar” (Lege Pentru
Reforma Agrară din Oltenia, Muntenia, Moldova și Dobrogea, 192, s. 44). 88. Maddeye göre
“toprak sahibi olmayan veya sahip oldukları topraklar 5 hektardan az olan veya mevcut yasa
onaylanıncaya kadar kendilerine toprak tahsis edilmeyen din görevlileri ve öğretmenlere” ((Lege
Pentru Reforma Agrară din Oltenia, Muntenia, Moldova și Dobrogea, 192, s. 47) toprak verilmesi
öngörülüyordu. Dobruca’da tahsis edilecek toprakların 8, 10 ve 25 hektar olması öngörülüyordu;
25 hektarlık arsalar kolonizasyon kapsamında gelen çiftçilere verilecekti (Lege Pentru Reforma
Agrară din Oltenia, Muntenia, Moldova și Dobrogea, 192, s. 50).

Toprak reformunun uygulanması ve tepkiler
Toprak reformu konusundaki yasasının uygulanma şekli birçok eleştiriye neden olmuştur.
Bulgarlara göre Güney Dobruca’daki mülkiyet konusu, Güney Doğu Avrupa’da yaşayan bir
azınlığın yaşamak zorunda kaldığı “en ağır sorunlardan” biriydi (Pénacoff, 1929, s. 3).
Romanya’nın Kadrilater bölgesindeki uygulamalarını en çok eleştiren Bulgarların başında gelen
Ivan St. Pénakov’a göre asıl sorun, bazı sosyal haksızlıkları çözmeye çalışan toprak reformu değil,
uygulanma şekliydi (Pénacoff, 1929, s. 3-4).

Toprak reformu yasası gereğince Romen vatandaşı olmayanların bütün toprakları
kamulaştırılmalıydı, kendilerine arsa bedelinin %2’si kadar tazminat verilmeliydi. Güney
Dobruca’da Romanya vatandaşlığını ret ettikleri için bütün toprakları kamulaştırılan “binlerce
aile” vardı (Pénacoff, 1929, s. 4).

Toprak reformunun uygulanması konusunda dile getirilen diğer bir sorun, arsa tahsisiydi.
Pénakov, yasa metninde istimlak edilen toprakların ihtiyacı olan köylülere dağıtılması gerektiği
yazılmasına rağmen, 1929 yılına kadar hiçbir azınlık mensubuna toprak tahsis edilmediğini
belirtmiştir. Buna rağmen istimlak edilen topraklar kolonistlere tahsis edilmiştir (Pénacoff, 1929,
s. 4). Toprak reformunun uygulanma şeklini eleştirenler ise Güney Dobruca’da istimlak
konusundaki hükümlerin hiçbir Romen ile ilgisi olmadığını çünkü 1918’e kadar Romenlerin
büyük toprak sahibi olmadıklarını belirtmişlerdir (Pénacoff, 1929, s. 5). Bu çerçevede toprak
reformu sosyal adalet olarak görülmesi yerine, azınlıklara karşı bir tedbir olarak algılanmıştır.
İstimlak edilen toprakların Romen kolonistlere dağıtılmasıyla, bölgeyi hızlı bir şekilde ve ne
pahasına olursa olsun Romenleştirmeyi hedefliyordu (Pénacoff, 1929, s. 5).

7.11.1925 tarihinde Zora gazetesinde yayınladığı makalede Ivan Penakov, 22 Nisan 1924 tarihli
Güney Dobruca İstimlak Yasasını ve toprak reformunu eleştirerek, Romanya Devletinin aslında
kolonistleri toprak sahibi yapmak istediğini belirtmiştir. Penakov’a göre toprak reformu,
zenginlerin köylülerin topraklarını alarak mülkiyetlerini genişlettikleri Eski Krallıkta anlamlıydı.
Penakov’a göre “Transilvanya ve Banat bölgelerinde Macar kolonistlere yapılan haksızlık, Güney
Dobruca’da yapılan haksızlık yanında hiç önemli değil” (A.M.A.E., fon Problema 71, cilt 100
Chestiunea Dobrogei, 14).

Bu yasaya istinaden Eski Krallık’ta Aralık 1927’a kadar, toplam 1.750.084 hektarlık 5.627 özel
mülk kamulaştırılmıştır. Aynı şekilde, yabancıların elinde olan toplam 51.847 hektarlık 38 mülk
kamulaştırılmıştır. Katılmayanlardan toplam 67.662 hektarlık 103 mülk kamulaştırılmıştır. Eski
Krallık’ta Aralık 1927’ye kadar 2.776.401 hektar toprak kamulaştırılmış, 36.021 hektar için
davalar devam ediyordu. Aralık 1927’de Eski Krallık, Ardeal, Besarabya ve Bukovina’da, toplam
6.000.098 hektarlık 16.509 mülkü kamulaştırmış, 140.744 hektar için mahkeme süreci devam
ediyordu. Kadrilater bölgesinde istimlak konusu, devam etmekte olan tapu belgelerini inceleme
süreci ile yakından bağlantılıydı. Buna rağmen Aralık 1927’ye kadar tespit edilen 294.852 hektar
toprak, devlet tarafından köylülere ve kolonistlere dağıtılmıştır. Toprak tahsis eden kurum (Casa
împroprietăririlor), 4.500.000.000 lei karşılığında 6.008.098 hektar toprak kamulaştırmıştı.
Devlet, kendilerine toprak tahsis ettiği köylülerden 2.776.000 hektar toprak karşılığında
3.311.172.286 lei almıştır (Brătianu, 1928, s. 99).

Liberaller iktidardan çıktıktan sonra Köylü Partililer 7 Temmuz 1930 tarihinde “Yeni Dobruca
Düzenleme Kanunu’nu tamamlayan yasayı” (Legea pentru completarea legii pentru organizarea
Dobrogei-Nouă) onaylamışlardır. Yeni yasa mülkiyet hakkı ile ilgili belgeleri sunma miadını
uzatıyor, arsaların birleştirilmelerini öngörüyordu. Ancak bu yasa da sorunu çözmedi çünkü ilk
başta verilen arsalar kaliteleri daha düşük veya sahiplerinin oturduğu yerden çok uzak bölgelerde
bulunan topraklarla değiştirildiler (Monitorul Oficial al României, Partea I-a, no. 148, 7 Temmuz
1930, s. 5138-5141). Yasa büyük ihtimalle belgelerin sunulması için verilen miadın çok az olması
ile ilgili memnuniyetsizlik nedeniyle de çıkarılmıştır. Bu kapsamda beyannameler, tamamlayıcı
yasa yayınlandıktan sonra 30 gün içerisinde sunulabiliyordu (Hamangiu, 1900-1942, s. 596).
Tapu belgelerinin incelenmesi ve toprak reformu sonucunda birçok toprak sahibi ayrı ayrı, bazen
birbirlerinden oldukça uzak yerlerde bulunan arsalarla kalınca, arsaların birleştirilmesine karar
verilmiştir. Bu çerçevede 20 Ağustos 1930 tarihinde onaylanan Yönerge (Hamangiu, 1900-1942,
s. 855-863), 3 Mayıs 1933 tarihinde değiştirilmiştir (Hamangiu, 1900-1942, s. 612-613).
Tapu belgelerinin incelenmesinden kaynaklanan durum ve toprak reformu Müslümanların
Romanya’dan Türkiye’ye göç etme nedenlerinden biri olmuştur. Bu sorun Türk makamlarınca da
dile getirilmiştir. 24 Aralık 1934 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hariciye Vekaleti’ne Bükreş
Elçisi Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından gönderilen raporda, Romanya Kralı II. Karol ile
göçler hakkında yaptığı görüşmeden bahsediyor. Tanrıöver göçlerin sebeplerini dile getirdi ve
istimlak kanunun suiistimal edilmesinden bahsetti (B.C.A., 030.10.00./ 247-668-13, 2). Cevap
olarak II. Karol eski Türk kanunlarının Türk halkının tasarruf işlerinde müşkilata uğramasına
sebep olduğunu savunmaya çalıştıysa, Türk elçisi bu argümanı ret etti B.C.A., (030.10.00./ 247-
668-13, 2).

Tanrıöver tarafından bildirilen durum Romen makamlarınca biliniyordu. Bükreş Polis
Müfettişliğinin 30’lu yılların başında (ilgili sayfa oldukça kötü durumda olduğu için tam tarih
tespit edilememiştir) hazırlanan rapora göre Durostor vilayetinden yapılan göçlerin nedenleri
arasında toprak birleştirme komisyonlarının işlemleri tamamlanması kaydedilmiştir. Bu süreç
sonucunda Türk aileleri 5-6 hektar toprak ile kalmıştı ki, bu ihtiyaçlarını karşılamak için
yetersizdi (A.M.A.E., fon 71/Turcia, cilt 59, 16-17).

27 Ekim 1934 tarihinde Romanya Jandarma Genel Müfettişliği ve İçişleri Bakanlığı, Türklerin
Kadrilater bölgesinden göç etme nedenleri ve bu durumu önlemek için alınması teklif edilen
tedbirler konusunda bir rapor hazırlanmıştır. Rapora göre Türk nüfusun %80’inin sadece 1-3
hektar toprağı vardı, geri kalan %20’sinin 5,7-10 hektar arası toprağı vardı. 4-17 üyeden oluşan
aileler için topraklar yetersizdi (A.N.R., fon Inspectoratul General al Jandarmeriei, dosya 1/1935,
563).

Birinci Dünya Savaşı’nda Romanya ordusunda savaşan birçok Müslümana toprak verilmemişti.
Kadrilater bölgesindeki iki vilayette yaşayan Müslümanlar, savaşa katılmamalarına rağmen 10-
15 hektar toprak verilen Makedon kolonistlere göre haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlardı
(A.N.R., fon Inspectoratul General al Jandarmeriei, dosya 1/1935, 563). Savaşa katılmış olan
Türklere ve Tatarlara toprak verilmesi sorunu Kuzey Dobruca’dakiler için de geçerliydi. Bir
gazetede yayınlanan makalede bu konu aşağıdaki şekilde anlatılmıştır: “Düşmanı yeninceye kadar
savaştık. Romen silah arkadaşlarımızla birlikte savaştık, kan döktük ve Büyük Romanya’nın
sınırlarının çizilmesine yardımcı olduktan sonra biz de – diğerleri gibi evlerimize döndük ancak
düşmanlar tarafından bozulduklarını gördük. Toprak veren komisyonları duyunca çok sevindik
ancak – haksız sebeplerden dolayı – bize toprak verilmediğini görünce yüreğimiz sızladı” (Murat,
1928, s. 3).

Ekilebilen arsaları birleştirme operasyonu sonucunda Müslüman nüfusun bir kısmı haksızlığa
uğradığını düşünüyordu çünkü kelimenin tam anlamıyla sahip oldukları toprakların yerine
kendilerine evlerine çok uzak yerlerden orman, kanal, kayalıklar olan arsalar verilmiştir. Söz
konusu arsalar üzerine hemen ekin ekemedikleri için, toprak sahipleri geçimlerini sağlayamaz
duruma gelmişlerdir. Orman ile kaplı toprak alanlara bir yıl ağaç kesme izni verilmemiş,
ormancılık müdürlükleri hemen bulundukları yerleri boşaltmamışlardır (A.N.R., fon
Inspectoratul General al Jandarmeriei, dosya 1/1935, 564).

Aynı rapora göre Yeni Dobruca’daki istimlak yasasına istinaden tapu belgeleri incelendikten
sonra Müslümanlardan sahip oldukların toprakların 1/3’ü alınmış ancak vergilerde orantılı bir
indirim yapılmamış, mülkiyetin küçülmesine rağmen aynı vergiler alınmıştır. Bu konuda yapılan
şikayetlerin çoğu çözüme kavuşturulmamıştır (A.N.R., fon Inspectoratul General al Jandarmeriei,
dosya 1/1935, 564).

Sonuç
Dünya Savaşları Arası dönemde Romanya’daki Türklerin ve Tatarların çoğunun köylerde
yaşayarak tarımcılıkla uğraştıklarını göz önünde bulundurursak, mülkiyet konusu onları doğrudan
etkilemiştir. Bulgar makamlarının suiistimallerine maruz kaldıktan sonra, Romanya topraklarına
dahil edildikleri 1878 sonrasında arsaların büyük bir kısmını kaybetmişlerdi. Güney Dobruca
Romanya’nın sınırlarına dahil edildikten sonra yeni yönetim eski suiistimallerin çözülmesiyle
uğraşmamış, Bulgarların yeni topraklarda ekonomik hayatı kontrol etmemelerini sağlamaya
çalışmıştır. Asıl hedefleri nüfus oranının değiştirilmesi olmuştur. Başlattıkları geniş kapsamlı
kolonizasyon programı için Romen makamlarının toprağa ihtiyaçları vardı. Bunun sonucunda
birçok Türk ve Tatar kendi sorunları için çözümü göç etmekte görmüştür.

Kaynakça
1. Basılmamış belgeler
Arhivele Ministerului Afacerilor Externe (A.M.A.E.)
-fon Problema 71, cilt 100 Chestiunea Dobrogei
-fon 71/Turcia, cilt 59
Arhivele Naționale ale României (A.N.R.), fon Inspectoratul General al Jandarmeriei, dosya 1/1935
T. C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (B.C.A.), 030.10.00.
(Başbakanlık Muamelât Genel Müdürlüğü Evrakı Kataloğu)/ 247-668-13

2. Yayımlanmış belgeler
(1920) Treaty of Peace between the Allied and Associated Powers and Bulgaria and Protocol
Signed at Neuilly-sur-Seine November 27, 1919, “Sessional Paper Sayı 42”, J. De
Labroquerie Tache Printer to the Kings’s most excellent Majesty, Ottawa.
(1921) Lege Pentru Reforma Agrară din Oltenia, Muntenia, Moldova și Dobrogea, Imprimeria
Statului, București.
Hamangiu, C., (1900-1942). Codul General al României (Romanya’nın kanunları), cilt XVIII,
XXI, Leon Alcalay & Viața Românească, București.

3. Gazeteler ve Dergiler
Monitorul Oficial al României, no. 1 bis, 1/14 Nisan 1914.
Monitorul Oficial al României, Partea I-a, no. 148, 7 Temmuz 1930.

4. Kitaplar, Kitap Bölümleri, Makaleler, Bildiriler
Arbore, A., (1919). “Contribuţiuni la Studiul Aşezărilor Tătarilor şi Turcilor în Dobrogea,”
(Dobruca’daki Tatar ve Türk Yerleşimlerinin İncelenmesine Katkılar), Arhiva Dobrogei,
Sayı: 2, 3-53.
Arbore, A., (1938). “Caracerul Etnografic al Dobrogei Sudice (Din Epoca Turcească Până la
1913)”, Analele Dobrogei XIX, Cilt: 2, 77-120.
Allard, C., (1857). Mission Médicale dans la Tatarie-Dobrutcha, Typographie Félix Malteste et
Cie, Paris.
Anghel, F., (2008). “Războaiele Galante din Vecini. Stereotipuri Ale Istoriei Româno-Bulgare în
1913”, Vocația istoriei. Prinos profesorului Șerban Papacostea, Ed. Ovidius Cristea,
Gheorghe Lazăr, Muzeul Brăilei Editura Istros, Brăila, 441-452.
Batca, M., (2008). “Romanya-Dobroudja Türk Topluluğun Toplumsal Hafızasında Sarı Saltık
Baba Babadağ Şehrinin Kuruluş Efsanesi”, I. Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları
Kongresi Bildirileri, Ervak Yayınları, Ankara, 75-84.
Brătescu, C., (1938). “Populația Cadrilaterului între anii 1878-1938”, Analele Dobrogei, Cilt: 2,
Sayı: XIX, 189-202.
Brătianu, A., (1928). Considerațiuni economice asupra reformei agrare (Toprak Reformuyla İlgili
İktisadî Hususlar), Viața Românească, Iași.
Bușă, D., (2007). “Relațiile Româno-Bulgare în Perioada 1878-1914”, Români și Bulgari.
Provocările Unei Vecinătăți, haz. Florin Anghel, Mariana Cojoc ve Magdalena Tiță, Cartea
Universitară, București.
Ciocîltan, V., (2010). “Evoluția Semantică a Etnonimului Tătar” (Tatar Etnonimin Semantik
Gelişimi), Moștenirea Istorică a Tătarilor (Tatarların Tarihi Mirası), haz. Gemil Tasin ve
Pienaru Nagy, : Editura Academiei Române, București, 23-28.
Ciocîltan, V., (2012). “De la Tătari la Otomani: Mutații în Rețeaua Comerțului Pontic la Mijlocul
Secolului XIV” (Tatarlardan Osmanlılara: XIV. Yüzyılda Karadeniz Ticaret Ağında
Değişmeler), Moștenirea Istorică a Tătarilor (Tatarların Tarihi Mirası), 2. cilt, haz. Gemil
Tasin ve Pienaru Nagy, Editura Academiei Române, București, 97-117.
Cristeodorescu, C., Ștefănescu-Priboi, D. C., (1922). Codul Legislațiunei de Expropiere Pentru
Utilitate Național Pentru Uzul Organelor de Aplicare și Părților Interesate la Expropiere
(Kamulaştırma Konusunda İcra Organları ve Paydaşlar için Ulusal Yarar için
Kamulaştırma Kanunları), Tipografia România Nouă, București.
Çelebi, E., (1976). „Seyahatname”, Călători străini despre ţările române, haz. Mustafa Ali
Mehmet, cilt VI, II. Kısım, Editura Știinţifică și Enciclopedică, Bucureşti.
Çetin, Turhan. (2008a). The Socio-economic Outcomes of the Last Turkish Migration (1989)
From Bulgaria to Turkey. Turkish Studies International Periodical For the Languages,
Literature and History of Turkish or Turkic, 3 (7), 241-270.
Çetin, Turhan. (2008b). “Bulgaristan’daki Soydaşlarımızın Türkiye’ye Göç Etme Süreçlerini
Etkileyen Bazı Değişkenlerin İncelenmesi”. Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları
Enstitüsü Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, (VIII)1, 55-75.
Danesco, G., (1903). “La Dobroudja,” Étude de Geographie Physique ét Etnographique,
Imprimérié de L’independance Roumaine, București.
d’Hogguer, B., (1879). Renseignements sur la Dobrodja: son etat Actuel, Ses Ressources, et son
Avenir, Imprimerie de L’Association Académique Roumanie, București.
Duţu, C., (1999). “Selgiukizii şi Dobrogea în Secolul al XIII-lea” (XIII. Asırda Selçuklular ve
Dobruca), Analele Dobrogei, Cilt: 5, Sayı: 2, 21-30.
Ekrem, M. A., (1994). Din istoria turcilor dobrogeni (Dobruca Türkleri’nin tarihinden), Editura
Kriterion, București.
Fisher, A. W., (1987). “Emigration of Muslims from the Russian Empire in the Years After the
Crimean War”, Jahrbücher für Geschichte Osteuropas, Cilt: 35, Sayı: 3, 356-371.
Frunzănescu, A., (1939). Evoluția Chestiunii Agrare în România. Privire istorică-aspecte actualetendințe (Romanya’da Toprak Sorunun Gelişmesi. Tarihi Bakış-Çağdaş KonularEğilimler), Imprimeria Națională, București.
Ghiață, A., (1974). “Condițiile Instaurării Dominației Otomane în Dobrogea”, (Osmanlı’nın
Dobruca’da Hakimiyetini Sağlanmasının Şartları), Studii Istorice sud-est Europene, Cilt: I,
43-126.
Güngör, H., Argunşah, M., (1998), Gagauzlar, Ötüken, Ankara.
Holband, M., ed. (1968). Călători străini despre Ţările Române (Yabancı Seyyahlar Romen
Prenslikleri Hakkında) (1), Editura Ştiiţifică, Bucureşti.
İonescu, M. D., (2010). Dobrogia în Pragul Veacului al XX-lea. Geografia Matematică, Fisică,
Politică, Economică și Militară. Partea I, Tipo Moldova, Iași.
İnalcık, H., (1991). “Dobrudja,” The Encyclopaedia of Islam (2), ed. B. Lewis, Ch. Pellat ve J.
Schacht, E. J. Brill, Leiden.
İnalcık, H., (2002). “Kırım Hanlığı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (25), Türk
Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 450-458.
İnalcık, H., (2011). Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul.
Karpat, K., (1994). “Dobruca,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (9), Türk Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara, 482-486.
Karpat, K. H., (2004). Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, İmge Kitabevi, Ankara.
Karpat, K. H., (2010). Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları,
İstanbul.
Kiel, M., (2009). “Sarı Saltuk,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (36), Türk Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara, 147-150.
Kırımlı, H., (2012). Türkiye’deki Kırım Tatar ve Nogay Köy Yerleşimleri, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul.
Kolodziejczyk, D., (2001). The Crimean Khanate and Poland-Lituania, Brill, Leiden.
Kozelsky, M., (2014). “The Crimean War and the Tatar Exodus”, Russian-Ottoman Borderlands.
The Eastern Question Reconsidered, Ed. Lucien J. Frary ve Mara Kozelsky, The University
of Wisconsin Press, Madison, Wisconsin.
Maxim, M., (2012). O Istorie a Relațiilor Româno-Otomane, cu Documente noi din Arhivele
Turcești. Perioada Clasică (1400-1600) (Türk Arşivlerinden Yeni Belgelerle OsmanlıRomen İlişkilerin Bir Tarihi. Klasik Çağ (1400-1600)), 1. cilt, Editura Istros, Brăila.
Micu, C., (2012). From Peasants to Farmers? Agrarian Reforms and Modernisation in Twentieth
Century Romania. A Case Study: Bordei Verde Commune in Braila County, Peter Lang,
Frankfurt am Main.
Mihăilescu, F., çev., (1922). “Excursiune Agricolă în Dobrogea Făcută de Ion Ionescu dela Brad
în Anul 1850,” (1850’de Dobruca’da Ion Ionescu dela Brad Tarafından Yapılan Bir Tarım
Gezisi), Analele Dobrogei, Cilt: 3, Sayı: 1, 97-187.
Murat, (1928). “Un Glas Necăjit. Nedreptatea Demobilizaților” (Üzgün bir ses, Terhis Edilenlerin
Haksızlığı), Revista Musulmanilor Dobrogeni, S: 3, s: 3.
Negoiță, C., (2008). Țara uitată. Cadrilaterul în timpul administrației românești 1913-1940,
Editura Fundației Scrisul Românesc, Craiova.
Oberländer-Târnoveanu, E., Adam, V., (2005). “Tătarii din România. Schiță Istorică,”
(Romanya’daki Tatarlar. Tarihi Kroki), Tătarii din România: Teme Identitare
(Romanya’daki Tatarlar: Kimlik Meseleleri), Ed. Gabriel Andreescu, Editura Centrul
pentru Drepturile Omului APADOR-CH, București.
Ocak, A. Y., (2011). Sarı Saltuk. Popüler İslam’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü (XIII. Yüzyıl),
Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Omer, M., (2019). “The Bulgarian Interests and the Emigration from Romania to Turkey (1918-
1940)”, Türkiye-Romanya İlişkileri: Geçmiş ve Günümüz Uluslararasi Sempozyumu /
International Symposium on Turkey-Romania Relations: Past and Present(2), Atatürk
Araştırma Merkezi, Ankara, s: 1419-1441.
Öztürk, Y. ed. (2015). Doğu Avrupa Türk Mirasının Son Kalesi Kırım, Çamlıca, İstanbul.
Pénacoff, I. S., (1929). Le Régime de la Propriété Rurale dans la Dobrudja du Sud, Sofia.
Popescu, A., (2008). “Dobrogea Otomană,” (Osmanlı Döneminde Dobruca), Dobrogea 1878-
2008 (Dobruca 1878-2008), haz. Valentin Ciorbea, Ex Ponto, Constanța.
Rădulescu, A., Bitoleanu, I., (1998). Istoria Dobrogei (Dobruca’nın tarihi), Editura Ex Ponto,
Constanța.
Țăranu, G., (2014). “Nicolae Iorga’s Views on the Balkan Wars”, The Centenary of the Balkan
Wars (1912-193). Contested Stances/100. Yılında Balkan Savaşları (1912-1913). İhtilaflı
Duruşlar, Ed. Mustafa Türkeş, Türk Tarih Kurumu, Ankara, s: 407-413.
Ungureanu, G., (2009). Problema Cadrilaterului în Contextul Relațiilor Româno-Bulgare (1919-
1940), Editura Istros, Brăila.
Ülküsal, M., (1987). Dobruca ve Türkler, 2. baskı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları,
Ankara.
Vásáry, İ., (2015). Kumanlar ve Tatarlar – Osmanlı Öncesi Balkanlar’da Doğulu Askerler (1185-
1365), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Wittek, P., (1952). “Yazijioghlu Ali on the Christian Turks of the Dobruja”, Bulletin of the School
of Oriental and African Studies, Cilt: XIV, Sayı: 3, 639-668.

 

Omer, M. 2020 Romen İdaresindeki Güney Dobruca’da Türkler: Tarihî Perspektif ve Toprak Reformu (1918-1940), Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi Dergisi, 55(1), 402-418

İlginizi Çekebilir

Diaspora’daki Köylerimizden: Yâverören Köyü

Muammer AYGÖRDÜLER – Ergin AYGÖRDÜLER Yâverören Köyü, Eskişehir’in Sivrihisar İlçesi’ne bağlı olup 1895-1897 yıllarında Vatan …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.