Ümit ERSOY – Tutku AYDIN
Darıözü köyü, Kırşehir ilinin Kaman ilçesine bağlı, Kırım Tatar ve Kırım dışından gelen Nogay muhacirlerinin iskân edildiği bir köydür. Kaman’a 13 km. uzaklıktadır. Darıözü köyü yöresinde, Kırım Tatar ve Nogay göçmenlerin gelişinden önce, Anadolu’nun gayrimüslim halklarının meskûn olduğu sonradan bulunan mezar taşlarından anlaşılmıştır. Köy çevresinde eski çağlara ait muhtelif kalıntılara da sık sık rast gelinmektedir. Köye Müslüman halkın XIX. yüzyılda yerleştiği sanılmaktadır. Köye farklı yollardan gelen Kırım Tatarları ve Nogaylar karışmışlardır. Zâten tarih, köken, ve din birliğine sahip, birbirine çok yakın Kıpçak lehçelerini konuşan bu iki kardeş halkın köye yerleşen mensuplarının hemen her türlü âdet ve gelenekleri bütünüyle iç içe geçmiştir. Nüfusu hızla azalan köyde 1970’li yıllarda ancak otuz hane, şu anda ise yirmi hane kalmıştır. Bunlardan yalnızca yedisi Kırım Tatar ve Nogay hanesidir.
Darıözü köyünde arpa ve buğday tarımı yapılmaktadır. 1980’li yılların ortalarında Çiftlikbâlâ göleti yapıldıktan sonra mercimek, nohut, susam (zeyrek), fasulye ve şekerpancarı da yetiştirilmeye, kavakçılık yapılmaya başlanmıştır. Evvelce mevcut olan bağlar şimdi maalesef bozulmuştur. Eskiden ise koyun ve sığır yetiştiriciliği en önemli geçim kaynaklarından biriymiş. Şimdi ise köyde yalnızca bir kaç sığır kalmıştır.
Darıözü köyündeki Tatarlar çevredeki Kırım Tatar köyleri olan Göztepe, Değirmenözü, Üçkuyu, Polatyurdu ve Gökeşme’den kız alıp vermişler, zâten eskiden beri bu köylerin halkı birbirine gidip geldiklerinden aralarında daha da iyi ilişkiler geliştirilmiştir. Daha önceleri “kuşak güreşi” de denilen Kırım Tatar güreşi geleneği bu köyler arasında sürdürülürmüş.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında, köye ilk gelen Kırım Tatarlarının bir kısmının sülâlece Nogay şivesiyle “Qobanşıl” olarak anılmaları nedeniyle Kuzey Kafkasya’daki Kuban nehri kıyılarından gelmiş olmaları, ya da buradan Darıözü’ne gelen Nogaylarla karışarak bu ismi almış olmaları gerekir. Altı kuşak öncesi “Qobanşıl”ların Kırım’da doğdukları da söylenenler arasında olduğundan bir üçüncü ihtimal de Nogayların Karadeniz’in kuzeyinden batıya doğru göç ederken bir süre Kırım’da kalmış olmaları, hattâ Kırım’dan kız alıp vererek de Kırımlılarla karışmış olmalarıdır. Diğer yandan “Qobanşıl” denilen kabilenin beş kuşak önce Deliorman yakınlarına göçtükleri, ama esas olarak Dobruca’nın Aşağı Bülbül köyüne yerleştikleri bilinmektedir. Üç kuşak önce Türkiye’ye Kırım Tatarları olarak gelen bu grup bu sefer de “Sütçü” ismini almış ve Türkiye’de ilk önce Bursa’ya gelmiş, daha sonra bir kısmı Keskin’e, en sonunda ise hükûmetin gösterdiği Darıözü köyü’ne yerleşmiştir. Köye asıl Nogayca konuşan Nogayların Kırım Tatarlarından sonra ayrı olarak geldiği ve karışık kabilelerden oldukları biliniyor. İlk göç edenler “Koban” (Kuban) suyundan bahsetmişler. Kuban suyunun bir tarafında “has Türkmenler”in, bir tarafında Tatarların olduğunu ve ikisinin de “aslının temiz” olduğunu söylüyorlarmış. Söylenenlere göre Darıözü‘ne gelen bu Nogaylar sıcak iklime dayanamadıklarından çoğunluğu ölmüş. Köye yerleşenler Nogaylar arasında Cemboyluk ve Yetişkul gibi ana Nogay uruvlarına mensup olanların yanı sıra, Karakursak, Koldatamgalı gibi kabilelerin de yer aldığı tesbit edilebilmektedir. Bunlardan meselâ Koldatamgalılar soyu bugüne kadar tamamen kesilmiştir.
Köye yerleşen unsurlardan son gelen Nogay grubunun 1890’lar civarında “memleketten” (muhtemelen Kuban yahut Kuzey Kafkasya’da başka bir yer) ayrıldıkları anlaşılıyor. Söz konusu grup önce Kaman’a bağlı Nogaykızıközü (değiştirilen adıyla, Yeniköy) ve Çargan köylerine yerleştilerse de, daha sonra Darıözü’ne gelmişler.
Köyde belki de en çok devam ettirilen otantik Kırım Tatar ve Nogay gelenekleriyle yemeklerde karşılaşmak mümkündür: Ögüzbörek (üykenbörek), qaşıqbörek, salma (inkal), çibörek, cantıq (bu köyde cantıq tandırda üzerine çöyün kapatılmak suretiyle pişirilmektedir), maylı qalaqay, köbete, qatlama, qatmerli köbete, sorpalı köbete, laqşa (erişte), (süt, sarmısak ve yoğurtla yapılan) omaç şorbası, alişke şorbası, çöyün otmek, çöyün kommesi, tavabörek, kirde, mamaliğa (yanında pekmez, ya da yoğurtla yenir) hâlâ yaşlı Tatar kadınları tarafından pişirilmekte, memleketten kalma Rus yapısı çöyün kazanlar kullanılmaktadır. Eskiden süzme yoğurt kurutularak, çok sert bir peynir çeşidi olan “qurt” (kurut) elde edilmekteydi. Sertliği yüzünden qurtu yiyemeyenler suyla ıslatır, içine yarma, pirinç koyar, yayla çorbası yaparlarmış. Güneşte kurutulan qurt, torbaya konulur, kışlık olarak da saklanır. Kavun da dilimlenip kurutulur, sonra pişirilir.
Toylarda (düğünlerde) da giderek azalmakla birlikte eski âdetlerin bazıları sürdürülmeye çalışılmaktadır. Elbette ki, eskiden yaşatılan âdetler bugünkünden çok daha zengin imiş. Çok sayıda hayvanların kesildiği, üç gün üç gece şenlikli bir şekilde devam eden düğünlerde içki içilmezmiş. Toylarda “toy ötmegi” (düğün ekmeği) pişirilirmiş. Genellikle damat evi tarafından kız evine çibörek ve basma yollanır, oğlan tarafına da hayırlı olsuna gelenler yiyecek getirirler, çevre armağan ederlermiş. Kiyev (damat) tarafı “qına yürütüp” kız tarafına gider ve kına gecesi yaparlarmış. Son gün akşamı öncesi damat ve arkadaşları toplanıp çerez, lokum, qıyğaşa ve çibörek yerler, herkese büyüklü küçüklü mendil hazırlanırmış. Kına gecesinin ertesi günü gelin alınır ve gelinle birlikte iki yengesi gelirmiş. O sabah “duvaqtaş” töreni yapılırmış. Kız evine gelen yengelerle birlikte duvak açılırken, gelin çeyizinden gelenlere hediye olarak çember verir, yengeler de herkesin başına çemberleri örtermiş. Yaşlı kadınlara ise “tastar” adı verilen başörtüsü verilirmiş. Gelenler de geline hediye olarak para verirmiş.
Düğünlerin düzenini düğün kâhyası veya “qorucu” denilen, herkesin sayıp sevdiği biri yürütürmüş. Bu şahıs gelen misafirlerin ağırlanması, gelinle veya damatla ilgilenilmesi işlerini kontrol edermiş. Köyün hayatta olan yaşlılarından Şaziye Canbolat’ın ifadesine göre, bu şekilde tam usûlüne göre yapılan toylar en son bundan yarım asır önce ortadan kalkmış.
Düğünlerdeki diğer âdetler ise çınlama ve yüzük getirme yarışıdır. Köyünden gelen gelinin yüzüğünü önce gidip alan yüzüğü damat evine getirir ve damattan hediyeyi alır. Bunun için at üzerinde yarışan delikanlılardan kim yüzüğü alana yetişirse o yüzüğü alır, kendisi damada ulaştırır. Yüzüğün yerini kimi zaman yastık da alabilir. O zaman buna “yastık yarışı” denir. Düğünlerde “qopuz” (garmon) eşliğinde meşhur Nogay oyunu “Qanekiy” oynanırdı.
Önemli âdetlerden biri de “saya gezmesi”dir. Kış yarıya geldiğinde, baharın habercisi olarak ayı kıyafetinde bir kişi, iki zenne ve ayıyı çeken bir adam köyde dolaşmaya çıkarlar. Ayının kollarına iki çan takılır ve ayı her evin kapısının önüne düşer. Bir kişi sırtında heybesiyle ev sahiplerinden bulgur, yağ, un gibi yiyecekler toplar. Sonra bunlar satılır ve bunların parasıyla fındık, fıstık, lokum, şeker alınıp her eve dağıtılır. Büyükler bunun koyunun karnında canlanan kuzuyu kutlamak için yapıldığını söylemektedirler. Bu âdet çevre köylerde olmamasına rağmen Darıözü’nde 1980’lerin sonlarına kadar sürmüştür. Darıözü’ne Değirmenözü’nden, Gökeşme’den ve Çiftlik’den saya gezmek için delikanlılar gelirdi. Tatar geleneklerine uygun olarak atın büyük önem taşıdığı köyde, eskiden cirit oynama geleneği de vardı.
Eski Kıpçak-Türk geleneklerinden olan yedi göbek geçmeden evlenmemek âdeti Darıözü halkında da katı bir şekilde mevcuttu. Ancak elli yıl kadar öncesinden itibaren bu gelenek bozulmaya başlamış ve bugün hemen hemen kaybolmuştur.
Darıözü köyünde ahalisinin kökenleri dolayısıyla hem Kırım Tatarcasının Çöl şivesi, hem de asıl Nogayca ana dili olarak konuşulmaktaydı. Bu şivelerin aynı Kıpçak kökünden gelmesi ve birbirlerine çok yakın oluşu, Darıözü’ndekilerin bunları sık sık karıştırarak konuşmalarına yol açmaktaydı. Bununla birlikte, her iki şive de giderek büyük ölçüde kaybolmaya yüz tutmuştur. İhtiyarların ifadesine göre, bilhassa 1930’lu-1940’lı yıllardan sonra çocukların kendi aralarında Tatar şivelerinde konuşmaları büyükleri tarafından engellenmiştir. Köyde asıl Nogay şivesi, konuşan son insanların da ölmesiyle hemen hemen ortadan kalkmış, ancak bâriz Nogay şive özellikleri bazı yaşlıların konuşmasında hâlâ görülmektedir. Kırım Tatarcası (Çöl şivesinde) da gittikçe daha az konuşulmaktadır. Hâlen köyde en temiz Kırım Tatar şivesinde konuşan ve köyün en yaşlısı olan kişinin, otuz yıl kadar önce çevredeki Kırım Tatar köylerinden Sulubük’den gelerek buraya yerleşen biri olması, köyün asıl ahalisinde dil kaybının çok daha gerilere gittiğini göstermektedir. Köyün gençleri Tatarcayı pek az konuşabilmekle ve büyüklerinden duydukları âdetleri yerine getirememekle birlikte, bunun eksikliğini çektiklerini belirtiyorlar.
Darıözü köyünün bugünkü camisi 1960’lara doğru inşa edilmiştir. 1965’de yapılan ilkokul ise, köyün ahalisinin azalmasından dolayı 1990’ların başlarından itibaren kapatılmıştır. Köyde hâlen (1998) okuyan dört ilkokul öğrencisi Kaman’daki bir ilkokula devam etmektedirler.
Darıözü köyünde dışardan evlenmeler ve büyük şehirlere göçler nedeniyle Kırım Tatar nüfusu hızla erimektedir. Her şeye rağmen Kırım’ın ve Kıpçak bozkırlarının muhacirlerinin köyde kalan torunları, içten ve sıcak Tatar misafirperverliğinin anavatanlarından getirerek muhafaza ettikleri en canlı gelenekleri olduğunu Darıözü’nü ziyaret edenlere bugün de göstermeye devam ediyorlar.
Emel Dergisi , Sayı:225 Mart-Nisan 1998 , Sf. 31