Başlangıç / Tarih / Mesud Geray Sultan’ın Hikâyesi

Mesud Geray Sultan’ın Hikâyesi

KIRIM HARBİ’NDE KIRIM HANEDÂNINDAN BİR SULTAN: MESUD GERAY SULTAN’IN HİKÂYESİ

Hakan KIRIMLI.

Kırım Hanlığı’nın hükümdar hanedânı olan Gerayların Cengiz Han soyundan indiğine inanılır. Bu özelliği ile Geray hanedânı XVIII. yüzyıl sonlarına kadar, hatta ondan sonraları da İslâm âleminin en önemli ve meşruiyeti tartışılmaz hanedânlarından biri olarak görülmüş, bu meyanda Osmanlı hanedânının kesilmesi halinde ancak Gerayların onlarını yerini alabileceği öteden beri söylenegelmiştir. 1

1783’de Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Kırım Hanlığı’nı ortadan kaldırmasıyla, Geray hanedânı mensuplarından tahta çıkışta verâset hakkına sahip olanların tamamı Kırım’ı terk etmek zorunda kaldı. Bunların büyük çoğunluğu Osmanlı hâkimiyetindeki Rumeli’ne ve bazıları da Kuzey Kafkasya’da özellikle Adige kabilelerinin yaşadığı bölgelere yerleştiler. Esasen, en azından XV yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin Rumeli’nde Geray hanedânı mensuplarına çiftlikler tahsis ettiği ve burada çok geniş Geray hanedânının yüzlerce mensubun yaşayageldiği biliniyor. Kırım Hanlığı’nın çöküşüyle birlikte gelen son Geraylar da Rumeli’ndeki hanedân çiftliklerine yerleşmişlerdir.

Bu çiftliklerden birisi Şumnu’nun Gerlobat nahiyesi dâhilinde olup, en azından XVII. asırdan beri Geraylara ait olduğu bilinen Vırbiçe (Vırbitsa) çiftliğiydi. Kırım tahtına çıkacak olan Arslan Geray Han 1740’ların başlarında burada yaşamıştı. Onun oğlu Mesud Geray Sultan Kırım Geray Han döneminde kalgaylık mansabında bulunmuş ve Vırbiçe’de ikamet etmişti. Mesud Geray Sultan’ın oğulları olan Cengiz Mehmed Geray ve Bahadır Geray Sultanlar ise XVIII. asrın sonları ve XIX. asrın başlarında Rumeli olaylarında, özellikle de Vidin’in âsî ve güçlü hâkimi Pazvandoğlu Osman Paşa’nın yanında, ön planda görüleceklerdi. Bahadır Geray Sultan 1806-1812 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşında Dobruca’daki Tatar birliklerine kumanda etmiş, büyük yararlık göstermiş, hattâ Rus ordusuna esir düşmüştür.2

Bahadır Geray ölünce Vırbiçe’deki çiftlik oğlu Mesud Geray Sultan’a intikal etti. 1810’larda dünyaya geldiği anlaşılan Mesud Geray, genç yaşta babasının yerini almakla birlikte ataları gibi Gerlobad çevresinde büyük nüfuz sahibiydi. Vırbiçe Geraylarının sarayı olarak bilinen büyük ikâmetgâhı 1835-1836 yılları arasında Mesud Geray inşa ettirmiştir.

“Topal Sultan” olarak da bilinen Mesud Geray tartışmalı bir şahsiyettir. Onun hem çevresinde hem İstanbul’da çok sayıda dostu olduğu gibi düşmanı da vardı. Bazı kaynaklar onu emrindekileri ve bölgedekileri sömüren bir despot olarak tasvir ederken, diğerleri Mesud Geray’ı hayırsever ve tebasını koruyan bir kişi olarak anlatmaktadır.3 1852 yılına ait bir davadaki iddialar ve savunma onun şahsiyeti hakkındaki bu iki farklı iddiayı yansıtmaktadır. Çok sayıda kişinin imzaladığı suçlamalara göre, Mesud Geray ve küçük kardeşi Mehmed Geray Gerlobad nahiyesindeki 48 köyün ahalisine zulmetmekte, onların paralarına el koymakta, evlerini yakmakta, hattâ cinayete dahi tevessül etmekteydi. Dahası, onun sarayının altında yer alan ve her türlü “cezalandırma âleti”nin bulunduğu zindanda insanlar hapis ve işkence edilmekte olduğu gibi, Mesud Geray bir Çingene’nin karısını da cebren sarayında alıkoymaktaydı. Davacılar Geraylar hakkında yalnızca kanunen gereğinin yapılmasını değil, aynı zamanda onların ilelebet bölgeden sürülmelerini de talep etmekteydi. Davacılar pek çok kasaba ve köy eşrafının yanısıra, başta nahiye müdürü Hüseyin Ağa ve kadı Karamanzade Hasan Efendi olmak üzere mahallî memurları da ihtiva etmekteydi.4

Bununla birlikte, Mesud Geray da çevre ileri gelenlerinden ve halkından çok sayıda destekçiye sahipti. Nitekim, mahkemeye de 30-40 kadar taraftarı ile geldi. Ancak muhakeme esnasında kendisine yapılan ithamlara gülünce, nahiye müdürü Hüseyin Ağa tarafından tokatlandı. Dahası, kardeşi ve taraftarları ile birlikte iki aya yakın bir süre hapiste tutuldu.5 Kendisine karşı yapılan bu son derece gurur kırıcı muameleye karşı Mesud Geray da harekete geçti ve davanın İstanbul’da Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye’de bakılmasını sağladı. Hakkındaki suçlamaların tamamının iftira olduğunu söyleyerek kendini savunan Mesud Geray, ithamları yapanların nahiye müdürü ve kadı tarafından buna zorlandığını ifade etti. Zorla tuttuğu iddia edilen kadın çiftlikte yetişmiş bir evlâtlık olduğu gibi, sarayının altındaki zindan da çevrede çok olan eşkıyalar ele geçirildiğinde güvenlik güçlerine teslim edene kadar onları tutmak maksadıyla kullanılmaktaydı. Mesud Geray’ın savunması da oraya imzası koyan çok sayıda yerli eşraf ve köylü tarafından doğrulanmakta ve asıl nahiye müdürü ile kadının çevreye zulüm yaptığı kaydedilmekteydi.6 Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye tarafından yürütülen tahkikat neticesinde Mesud Geray’ın bütünüyle suçsuz ve iftira kurbanı olduğuna karar verildi. Nahiye müdürü ve kadı ise görevlerinden alınmakla kalmayarak, Varna’ya sürgüne mahkûm edildi.7

Aynı dönemde Osmanlı Devleti yeni bir diplomatik krizin eşiğindeydi. Rusya ile çözülemeyen Mukaddes Yerler meselesi, 4 Ekim 1853’de Bâb-ı Âlî’nin Rusya’ya savaş açması noktasına vardı. Kasım 1854’de her iki imparatorluğu orduları Tuna cephesinde karşı karşıya geldiler. 27 ve 28 Mart 1854’de ise İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa girdi.

Mayıs 1854’de Osmanlı Devleti’ne yardıma gönderilen İngiliz ve Fransız birlikleri Varna’ya çıkarak, orada nihaî harekâtı beklemeye başladılar. İngiltere ve Fransa daha önceden Rusya’ya yönelik harekâtın Kırım’daki Sevastopol (Akyar) limanı üzerine olmasını kararlaştırmıştı. Bu karar Varna’da üç ülkenin başkumandanları tarafından da teyid edildi.

Varna ve çevresinde Kırım’a çıkartma hazırlıkları sürerken, yakında yaşamakta olan Mesud Geray 1854 yazında Fransız ordusuna müracaat ederek, orada görev alma arzusunu beyan etti. Bir Osmanlı tebası olan Mesud Geray’ın neden Fransız ordusuna başvurduğu belli değildir. Varna’daki Fransız ordusunun baş idarî subayı olan General Vansky cevabında Mesud Geray’ın bu arzusunun kabul edildiğini ve binbaşı rütbesiyle Fransız ordusunda görev yapacağını bildirdi.8 Vansky’nin Mesud Geray’a “Ekselansları” olarak hitap etmesinden, onun Kırım hanedânı mensubu olduğunu öğrenmiş olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

13 Eylül 1854’de Müttefik donanması Kırım’ın Kezlev (Gözleve) kasabası önüne geldiğinde, Fransız Başkumandanı Saint-Arnaud’nun gemisinde Mesud Geray da bulunmaktaydı.9 Nüfusunun büyük kısmı Kırım Tatarlarından oluşan kasabaya Müttefik birlikleri çıkarılırken, en önde Mesud Geray yer alıyordu. Rus ordusunun savunmadan terk ettiği Kezlev’de Müttefikleri karşılayan mahallî Kırım Tatarları Mesud Geray’ın kim olduğunu öğrenince büyük tezahürat yaptılar ve Kırım hanlarının bu torununu omuzlarına aldılar. Orada bulunan az sayıdaki Osmanlı askerinin de elleri ve üniformaları öpülmekteydi. Daha sonra Mesud Geray ve yerli kalabalık camiye (büyük ihtimalle sahildeki Han Camii’ne) giderek şükür namazı kıldı.10

Müttefikler Kezlev’e çıktıklarında Rus askerî direnişiyle karşılaşmadılarsa da, pozisyonları hiç de rahat değildi. Asıl büyük Müttefik ordusu güney istikametinde Sevastopol üzerine yürümekte olduğundan, işgalin ilk ayında Kezlev’i koruyabilecek ancak bir kaç yüz Müttefik askeri mevcuttu. Bu ise çevresinde istihkâmlar bulunmayan ve hemen yakında Kazak birliklerinin bulunduğu kasabayı Rus taarruzlarına bütünüyle açık bırakmaktaydı. Dahası, çevreden sürekli Kırım Tatar mültecilerin aktığı şehirde büyük bir iaşe ve barınma problemi de yaşanmaktaydı. Bu bakımdan, hem kasabadaki hayvan sürülerini Kazak baskınlarına karşı korumak, hem de çevreden hayvan ve hububat elegeçirerek bunları kasabaya getirmek gerekiyordu.11

Bu bakımdan, Müttefikler için yapılabilecek tek şey zaten kendilerine olan sempatilerini açıkça göstermekte olan yerli Kırım Tatarlarından milis birlikleri teşkil etmekti. Nitekim, kısa bir süre içinde Kezlev’de teşkil eden Kırım Tatar gönüllü birliklerinde görev alan Kırım Tatarlarının sayısı 800 kişiyi buldu.12 Kezlev’deki İngiliz işgal yönetiminin idarecisi durumundaki Yüzbaşı Saumarez Brock Oramiral J.W.D. Dundas’a yazdığı raporunda “[B]izim atlı Tatarlar düşman karşısında büyük bir cesaret ve kararlılık gösterdiler. Tatarların silâhları üzerine tırpan takılmış sırıklardan, ucuna bıçak bağlanmış kaba mızraklardan ve az sayıda çakmaklı tüfekten ibaretti, ancak yalnızca basit araçlarla sürülerinin çoğunu kaçırılmaktan kurtarmayı başardılar” ibarelerini kullanmaktaydı.13

Işte Mesud Geray’ın o dönem için hayatî önem taşıyan bu birliklere gönüllü kaydedilmesi ve kasabada güvenliğin sağlanması işlerinde görev aldığı anlaşılmaktadır. Neticeye bakıldığında onun başarılı olduğu söylenebilir. Esasen, halkın eski hanlarının soyundan gelen Mesud Geray’a büyük saygı gösterdiği de açıktır. Bununla birlikte, Mesud Geray’ın Kezlev’deki faaliyetleri hakkındaki bilgiler çok çelişkili mahiyettedir. Bölgedeki Rus casuslarının raporlarında onun gönüllü yazılanlardan para aldığı ve alınan ganimetlere elkoyduğu, yerli Kırım Tatarlarına da gayet sert davrandığı yazılmaktadır.14 Bir başka Rus istihbarat raporunda da yüksek rütbeli bir Osmanlı subayının (muhtemelen Osmanlı donanma kumandanı Mustafa Paşa) sahile çıkarak Mesud Geray’ı Kırım Tatarlarını kanundışı işlere ve yağmacılığa sevk ettiği gerekçesiyle azarladığı iddia edilmektedir.15

İngiliz Yüzbaşı Brock’un Mesud Geray hakkındaki ithamları daha yumuşak değildir. Brock’a göre o, “yerlilerle ilişkilerinde o kadar yolsuz ve fena idi ki, bizden himaye bekleyen barışçı halkı yağmalayarak Müttefik davasına büyük zarar veriyordu.”16 İngiliz yüzbaşı, Mesud Geray’ın Kezlev’deki İngiliz ve Fransız kumandanlıklarının ortak kararıyla 1854 Ekim ayı içinde Türkiye’ye geri gönderildiğini belirtmektedir.17

Halbuki, Mesud Geray’m Kırım’daki faaliyetleri Osmanlı arşivindeki belgelerde çok farklı şekilde görünmektedir. Aralarında bizzat sözünü ettiğimiz Yüzbaşı Brock’un da bulunduğu Kezlev’deki üç Müttefik kumandanının ortak şehadetnâmesinde, Mesud Geray’ın Müttefik ordularının oradaki görevlerinin icrası ve yerli ahalinin âsâyişi için büyük gayret sarfettiği beyan edilerek, onun vazifesinden “istifa ettiği” bildirilmekteydi.18 Bu belgenin Mesud Geray’ın onore edilerek bir an evvel Kırım’dan gönderilmesi için hazırlandığı söylenebilir. Bununla birlikte, Kezlev’deki Kırım Tatarlarının en önde gelen din adamlarının, eşrafın ve toplum temsilcilerinden 220 kişinin mühürlerinin bulunduğu bir mazharda ise, Müttefiklerin Kezlev’i işgal etmiş olmasından duydukları memnuniyet ve şükranın beyanıyla, bundan böyle Osmanlı Devleti için canlarını feda edecekleri ve Mesud Geray’ın faaliyetlerinden duyulan memnuniyet ifade edilmekteydi.19 Kezlev’deki gönüllü birliklerinde görev yapan ve bilâhare Osmanlı Devleti’ne hicret eden bir Kırım Tatarının üç yıl sonra yazdığı bir ifadesinde de, kendisinin Ruslardan elde edilen koyunları Mesud Geray’a teslim ettiği ve bu şekilde Osmanlı askerlerinin ihtiyacının temin edildiği anlatılmaktadır.

Bu konudaki gerçeğin ne olduğunu tespit etmek kolay olmasa da, Mesud Geray’a sonradan Fransızlar tarafından Légion d’honeure madalyası80 ve Osmanlı hükümeti tarafından da bir nişan21 verildiğini biliyoruz. Mesud Geray savaştan sonra da Vırbiçe’de yaşamaya devam etti. Belgelerden onun 1869’da öldüğü anlaşılmaktadır.22 Oğlu Mehmed Ali Geray Bulgaristan istiklâlini kazandıktan sonra milletvekili seçilerek Bulgar parlamentosunda uzun yıllar bulunmuştur.

Mesud Geray’ın Kırım serencamı çok kısa da sürse de, yalnızca Kırım Hanlığı’nın çöküşünden sonra oraya giden ilk Müslüman Geray olması bakımından dahi ilgi çekicidir. Ancak, bundan çok daha önemlisi, bu “ziyaret” Müttefiklerin ve bu meyanda Osmanlı Devleti’nin Kırım Harbi esnasında Kırım’ın ve Kırım Tatarlarının geleceğine dair bakış açısının da önemli ipuçlarını içinde barındırmaktadır. Esasen, Mesud Geray’ın Kırım’da görülmesi yabancı gözlemcilerde onun Osmanlıların adamı olduğu zannını doğurmuştu. O kadar ki, bazı Rus istihbarat raporlarında o bir Osmanlı paşası olarak gösterilmektedir.23 Onun Kırım’daki varlığının Kırım Hanlığı’nın ihyası planlarının mevcut olduğu fikirlerine yol açtığına şüphe yoktur.

Gerçekte ise Mesud Geray’ın Kezlev’e gelişinde Osmanlıların değil herhangi bir planı, hiç bir dahli de yoktu. Esasen, Fransızların da Mesud Geray’ı Kırım Hanlığı’nı ihya etmek için Kırım’a götürdükleri hiç bir şekilde düşünülemez. Böyle bir tasavvur Fransız stratejisinin ve savaş planlarının tamamen dışında olduğu gibi, zaten Mesud Geray’ın cepheye götürülmesi Paris’in değil, Varna’daki kumandanların spontane bir kararıyla olmuştu. Fransızların Mesud Geray’ın tarihî ünvanının Kırım’da karşılaşacakları Kırım Tatarlarının Müttefiklere yönelik sempatilerinin uyanmasında yararlı olabileceği düşüncesinden öteye bir planları yoktu. İngiltere de böyle tasavvurlardan uzaktı.

Mevcut belgelerden Bâb-ı Âlî’nin Mesud Geray’ın Kırım’daki varlığından ancak İstanbul’a geçişi vesilesiyle haberdar olduğu görülmektedir.24 Gerek bu belgede, gerekse sonraki belgelerde Mesud Geray’ın soyunun Kırım ile olan ilgisine hiç referans yapılmayışı, onun yalnızca Kırım’da Müttefiklere hizmet etmiş Rumeli eşrafından birisi gibi zikredilmiş olması, Bâb-ı Âlî’nin Kırım Hanlığı’nın ihyası türünden hiç bir düşüncesinin olmadığını göstermektedir. Aynı belgeler arasında bulunan Kezlev’deki bütün Kırım Tatar ileri gelenlerinin Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını beyan ettikleri mazharın da, Sultan Abdülmecid’e kadar çıkmış olmakla birlikte, özel bir yoruma konu olmadığı ve rutin bir evrak muamelesi gördüğü anlaşılmaktadır.25 Mesud Geray’ın Osmanlı ordusunda hizmet etmek arzusunu beyan ettiğini bildiren Serasker Ömer Paşa’ya Bâb-ı Âlî’nin cevabı da Mesud Geray’a bu hususta bir şey denilmek icab etmediği, belki “sırası düştüğünde hizmetinden istifade” olunabileceği yönündeydi.26

Esasen, savaş boyunca Osmanlı Devleti’nin Kırım’ın geleceğine dair bilinen yegâne tasavvuru, savaşın muzafferâne neticeleneceğinin düşünüldüğü 1855’de, Ömer Paşa’nın Kırım’ın Osmanlı Devleti’ne bağlanabileceği yönünde bir fikir serdetmesiydi. Ancak Bâb-ı Âlî’nin bu gibi meselelerin savaş sonundaki antlaşmada belirlenebileceği ifadesiyle müzakere etmekten kaçındığı biliniyor.27 Savaş sonunda Kırım’ın statüsü Paris Konferansı’nda hiç bir şekilde yer almadı ve Müttefiklerin Kırım’da işgal ettikleri yerler Rusya’ya iade edildi. Müttefiklere gösterdikleri açık sempatiden dolayı Rusya’nın gazabıyla karşılaşmaktan çekinen on binlerce Kırım Tatarına ise Osmanlı Devleti’ne iltica etmekten başka bir çare kalmamıştı.

 


1 Bu gibi iddialar için, bakınız, Feridun M. Emecen, “Osmanlı Hanedanına Alternatif Arayışlar Üzerine Bazı Örnekler ve Mülahazalar,” İslâm Araştırmaları Dergisi (İstanbul), no. 6 (2001), pp. 66-67, 69-75.

2 T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) (İstanbul), Cevdet-Hariciye, Dosya no.: 103, Gömlek no.: 5134 and Dosya no.: 82, Gömlek no.: 4066; Cevdet-Hariciye, Dosya no.: 100, Gömlek no.: 4978..

3 B. Mateev, “Tsenni dokumentalni materiali na Vırbişkite sultani Gerai,” Istoriçeski pregled (Sofya),Cilt: 12, no.: 2 (1956), ss. 117-118; Petr Miyatev, “Potomki krımskih Gireev i ih gospodstvo v ne-kotorıh çastyah Bolgarii v XVII-XIX vv.,” Uçyonnıe zapiski Instituta Slavyanovedeniya, Cilt:. 16 (Moskova, 1958), ss. 297-298; Stoyan Antonov, Tatarite v Bılgariya (Dobriç/Hacıoğlupazarcık, 2004), s. 48.

4 BOA, İrade-Meclis-i Vâlâ, Dosya no.: 250, Gömlek no.: 9150.

5 Ibid.

6 Ibid.

7 Ibid.
8 Miyatev, s. 296.
9 BOA, A.MKT.MHM., Dosya: 64, Gömlek: 66.
10 Nikolay Fyodoroviç Dubrovin, İstoriya Krımskoy voynı i oboronı Sevastopolya, Cilt:. I (St. Petersburg, 1900), s. 286.

11 Russian War, 1855. Black Sea. Official Correspondence (Londra, 1945), ss. 426-427.
12 Dubrovin, s. 289.
13 Russian War, 1855. Black Sea. Official Correspondence, s. 428.
14 Dubrovin, ss. 288-289.
15 Rossiiskiy gosudarstvennıy voenno-istoriçeskiy arhiv [Rusya Devlet Askerî Tarih Arşivi] (RGVIA) (Moskova), fond 846, op. 16, d. 5553, s. 32.
16 Russian War, 1855. Black Sea. Official Correspondence, s. 428.
17 Ibid.

18 BOA, İrade-Dahiliye, Dosya no.: 309, Gömlek no.: 19757.

19 Ibid.

20 “Tatarı i Çerkesı v Turtsii (Dva pisma bıvşago Turetskago paşi)”, Slavyanskiy sbornik (Sankt Petersburg), Cilt: II (1877), s. 50.

21 BOA, A.MKT.MHM, Dosya: 64, Gömlek: 66; A.MKT.NZD, Dosya no.: 126, Gömlek no.: 9.

22 BOA, İrade-Dahiliye, Dosya no.: 601, Gömlek no.: 41888.

23 Dubrovin, s. 285, Arseniy İvanoviç Markeviç, Tavriçeskaya guberniya vo vremya Krımskoy voynı po arhivnım materialam (Simferopol/Akmescit, 1994), s. 14.

24 BOA, HR.MKT., Dosya: 89, Gömlek: 12.
25 BOA, İrade-Dahiliye, Dosya no.: 309, Gömlek no.: 19757.
26 BOA, HR.MKT., Dosya: 89, Gömlek: 12.
27 BOA, İrade-Hariciye, Dosya no.: 116, Gömlek no.: 5686.


kaynak: XVI. Türk Tarih Kongresi, 20-24 Eylül 2010, Ankara (II. Cilt), sayfa 67-72.

İlginizi Çekebilir

I. HACI GİRAY

Ahmet MUTLU (ö. 871/1466) Kırım Hanlığı’nın kurucusu. Cengiz Han’ın oğlu Cuci’nin soyundan gelmekte olup şeceresi …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.