Başlangıç / Kültür & Sanat / Edebiyat / KORKUNÇ YILLAR – C. Dağcı

KORKUNÇ YILLAR – C. Dağcı

İsa KOCAKAPLAN.

Eser anlatılan vak’anın gerçekliğini okuyucuya veren bir önsöz ve daha sonra giriş kısmıyla başlar. Önsöz yayımevi sahibi tarafından, bu duyguyu okuyucuda uyandıracak şekilde samimi yazılmıştır. Yaşar Nâbi, roman müsveddelerinin eline nasıl geçtiğini ve eserin yazarı hakkında bazı malûmatı önsözde zikreder.

Ardından Cengiz isimli Kırımlı gencin (romanın yazarı) yazmış olduğu ve romanın kahramanı Sâdık Turanla tanışmaları ile, ondan hâtıralarını nasıl aldığını izah eden, tabii yine okuyucuda gerçeklik duygusunu besleyen bir giriş kısmından sonra romana, yani “Sâdık Turan’ın Hâtıralarına” geçilir. Eser hatırat mahiyetinde olduğundan, romanın kompozisyonu da buna uygun olarak düzenlenmiştir. Roman dokuz bölüme ayrılmış ve her bölümün başına geçmişteki hatıraların yazılmasından evvel, Sâdık Turan’ın hâldeki hâlet-i ruhiyesini aksettiren paragraflar konulmuştur. Hâtıralar Roma’da yazılmıştır. Bu münâsebetle, bölüm başlarındaki paragrafların muhtevası, Sâdık’ın Roma’daki hayatından meydana gelir. Böylece yaşanan an ile mazi birleştirilir.

Sâdık, Kırım’da, Akmesçit’e bağlı Kızıltaş köyünde doğmuştur. Kızıltaş Karadeniz kıyısında şirin bîr köydür. Ama Ruslar burada yaşayan Türkleri rahat bırakmazlar. Sık sık baskınlar düzenleyerek köyün, Kırım çapında da milletin ileri gelenlerini, aydınları tutuklayıp sürerler veya hapse atarlar. Rusların hedefi; diliyle, diniyle, medeniyetiyle Türk kültürünü yok etmektir. Camileri yıkarlar, tarihî eserleri harabederler. Sık sık alfabe değiştirerek Türk dilini unutturmaya, Türklerin birbirleriyle irtibatlarını kesmeye çalışırlar.

Kırım Türk’lerinin orta yaşlıları milliyetçidirler. Bu duyguyu evlâtlarına da aşılarlar, onlara “Kuzu Kurpeç” ve “Çora Batır” gibi kahramanlık destanlarıyla, “Siyer-i Nebi” gibi dinî kitapları anlatırlar ve okurlar. Sâdık’ın babası Hüseyin Ağa da bu çeşit Kırımlılardandır. Mekteplerde dine ve milliyetçiliğe —bilhassa Türk milliyetçiliğine— insafsızca hücumlar yapılmasına rağmen, evlerdeki aile mektepleri, çocukların büyük bir ekseriyetini Türk milliyetçisi olarak yetiştirir. Sadık da, bu aile mekteplerinde yetişen milliyetçi gençlerdendir.

Tabii resmi mekteplerin tesirinde kalıp, Rus’lara hizmet eden Kırımlılar da mevcuttur. Korkunç Yıllardaki Süleyman, bu kategorideki gençlerdendir. Fakat bunlar da hâdiselere tam nüfuz ettikten sonra, ekseriya yaşlı neslin fikirlerine sahip olurlar. Korkunç Yıllardaki Süleyman ve O Topraklar Bizimdi romanındaki Selim, gerçeklerle karşılaştıktan sonra hep Türk milliyetçiliğine iltica ederler. Bu dört eserde ihanetini sürdüren tek şahıs, O Topraklar Bizimdi’deki Salavat Morcan’dır.

Sâdık ailesiyle birlikte önce, Akmesçit’te bir tavuk kümesine yerleşir. Sonra orta kumandan mektebine giderek Rus ordusunda subay olur. İkinci dünya harbine tank teğmeni olarak katılır. Ukrayna’da Almanlara esir düşer. Esir kamplarında çeşitli meşakkatler çeker. Ama bu kamplardaki esir Türkler arasında çok kuvvetli bir bağlılık vardır. Birbirlerine hayatları pahasına yardım ederler. Bu eserlerde dikkati çeken bir husus da, Kırım topraklarında doğup büyümüş olanların -Ermeni, Yahudi, Rum veya Rus olsun- birbirlerine vatan bağlarıyla bağlı olmaları ve yardımlaşmalarıdır.

Sâdık esir kamplarında, bir Kırımçak’ın (Kırımlı Yahudi) yardımıyla hemşehrilerini bulur, yine Kırımlı bir Ermeni’nin yardımıyla zindandan kurtulur. Kırımlı İskender’in yardımıyla da ahçı olur. Bu, onun esaret hayatının dönüm noktasıdır. Alıcılıktan sonra bir Alman başçavuşunun emir eri olur. Onun hizmetinde bulunur. Başçavuş cepheye tayin olunca da Sâdık’ı Alman casus mektebine götürüp, Rusya’da Almanlar hesabına casusluk yapmasını teklif ederler. Sâdık bunu reddedince, onu yeni teşkil edilen Türkistan ordusuna götürürler. Roman Almanların düzenledikleri, bir toplantıda, Türkistanlıların üzerlerindeki Rus üniformalarının yakılıp, Alman üniformalarının giyilmesiyle son bulur.

Eserin italik harflerle basılı kısımlarında ise, Sâdık Turan’ın Roma’daki intibaları ve ruh halleri tasvir edilir. Burada karşımıza bozulmuş bir aklî denge çıkar. Sâdık’ın çok çeşitli baskılarla bozulmuş olan ruhî ve akli dengesine korku hâkimdir.

Romandaki şahıslar ise, (Türkler, Ruslar, Almanlar ve Yahudiler olmak üzere) dört ana grupta toplanabilir. Türk’lerin ortak özellikleri, sağlam yapılı, dayanıklı ve yaşama azmi ile dolu olmalarıdır. Hemen hepsi Ruslara düşmandır. Esaret altında olan vatanlarını bir an evvel istiklâle kavuşturmayı düşünürler.

Ruslar eserde okuyucuya, zâlim olarak takdim edilirler. Türkleri eritip, yok etme gayretlerini mütemadiyen sürdürürler. Hâkim durumda oldukları zaman, ellerinden gelen her zulmü yaparlar. Güçsüz durumda oldukları zaman ise, hemen boyun eğerler. Güçten korkarlar. Zaten güçten korkmak, O Topraklar Bizimdi romanında, Panteley Petroviç’in dediği gibi, Rus milletinin özelliğidir.

Almanlar da en az Ruslar kadar zâlimdirler. Katı bir eğitim görmüşlerdir. En üstün insan olarak kendilerini görürler. Sanki her biri, bir diğerinin kopyasıdır. Esirlere eziyet etmekten çok hoşlanırlar. Ekmek dağıtımını bile işkence vesilesi hâline getirenleri vardır. Günlerdir aç olan esir kalabalığının içine bir ekmek atıp, onların ekmeği kapabilmek için, kudurmuşçasına birbirlerine saldırmalarını zevkle seyrederler. Yine, ağzına kurşun sıkarak öldürdüğü bir esirin elbise ve ayakkabılarını vermek için, kampta elbisesi en eski esiri arayacak kadar merhametli (!) Alman askerleri de mevcuttur.

Yahudi’ler ise, savaşın cefâsını çekenlerin başında yer alırlar. Almanların haklı veya haksız, bir Yahudi düşmanlığı vardır. Savaşesnasında kitleler hâlinde imha edilirler. Yahudiler bu düşmanlığı başkalarına kanalize etmek üzere, esir kamplarında muhbirlik yaparlar. Bu yüzden de birçok Türk, Yahudi sanılarak öldürülür. Sünnetli esirler Yahudi diye ihbar edilirler. Almanlar da onları kurşuna dizerler.

Eserde tarihî bir zaman söz konusudur. Bu, ikinci dünya harbi yıllandır. Bazı hâdiselerin tarihleri kat’i olarak belirtilmiştir. Sâdık Turan’ın Roma’da yaşadığı ve hâtıralarını yazdığı zaman kesiti ise, bölüm başlarındaki tarihlerden tesbit edilebilir. Buna göre hâtıralar; 1 Nisan 1946 da yazılmaya başlanmış ve 5 Ağustos 1946 da sona ermiştir.

Hâdiselerin cereyan ettiği mekânın geniş bir sahayı kapladığı görülür. Uğruna savaşılan, esir yaşanılan ve ölünen mekân Kırım’dır. Fakat savaş esnasında Ukrayna toprakları da mekâna dâhil olur. Eserde rastlanılan mekânı dört kısma ayırabiliriz, Bunlar:

I- Türk ve müslüman kültürünü aksettiren mekânlar. (Kırım’daki tarihî eserler.)

II- Kırım Türk’ünün fakirliğini aksettiren mekânlar. (Onların içinde yaşadıkları evleri ve köyleri.)

III- Kırım Türk’leri ve diğer Türk’lerin, Rus’larla bir arada bulundukları mekânlar. (Mektepler, ordu safları ve cephe)

IV- Esir kampları, şeklinde maddeleştirilebilir.


Kaynak : Cengiz Dağcı’nın Dört Romanı – İsa Kocakaplan, M.E.B. – İstanbul,1999

İlginizi Çekebilir

MEHMET NİYAZİ BEY (1878-1931)

DOBRUCA’DAKİ KIRIM TATAR TÜRKLERİNİN ÖNDER ŞAHSİYETLERİNDEN MEHMET NİYAZİ BEY (1878-1931) Cezmi KARASU* ÖZET – Kırım’ın …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.