. Ahmet TEMİR .
Altın Ordu Hanlarından Cambek’in 1357’de ölümünden sonra ortaya çıkan taht kavgaları ve Aksak Timur ile Toktamış arasında 1391 ve 1395’lerde cereyan eden savaşlar neticesinde zayıf düşen Kıpçak ilinde, “Kazan Hanlığı”, “Astrahan Hanlığı”, “Kırım Hanlığı”, “Sibir Hanlığı” gibi daha küçük Türk devletleri meydana geldi ve büyük Altın Ordu devleti fiilen sona ermiş oldu.
Kazan Hanlığı, Altın Ordu hükümdarlarından Celaleddin bin Toktamış (1377-1395)’ın oğlu, eski Altın Ordu hükümdarlarından Uluğ Muhammed Han tarafından, İdil (Volga) veya Kama Bulgarları ülkesinde 1437’de kurulmuştur. Uluğ Muhammed Han 1419-1424 ve 1427-1436 yıllarında Altın Ordu hükümdarı olarak Saray’da bulundu, fakat tahtını Küçük Muhammed’e kaptırarak Kırım’a gitti, orada da tutunamayınca Bulgar ülkesine gelerek Kazan Hanlığı’nı kurdu (1437-1445). Bu devletin esas kısmı, 43°-59° doğu boylamı ve 52°-59° kuzey enlemi arasında bulunuyor ve aşağı yukarı bugünkü Tataristan-Başkurdistan ve Çuvaşistan Cumhuriyetleri ile Vot (Udmurt), Mari (Çirmiş) muhtar ülkelerini, eski Simbir, Penza, Perm, Vyatka, Nijni-Novgorod, Şamar, Sarı-Tav (Saratov), Sarı-Tin (Tsaritsin), Tambov ve Ryazan vilayetlerinin bazı kısımlarını içine alıyordu. Kazan Hanlığı’nın güneyinde Astrahan Hanlığı, kuzeyinde Fin kavimlerinin oturduğu ülkeler, doğusunda ve güneydoğusunda Nogay Hanlığı, kuzeydoğusunda Sibir Hanlığı, batısında Moskova Beyliği, güneybatısında Kırım Hanlığı bulunuyordu. Ahalisinin esas kısmını, başta Bulgarlar olmak üzere eskiden beri yerleşik hayat süren Türk kavimleri ile doğudan zaman zaman buraya göç eden Kıpçak, Uz, Peçenek gibi Türk boyları ve Islav kavimlerinin yayılmasına karşı onlarla kader birliği yapmış olan Mordva, Çirmiş, Ar v.b. gibi Fin boyları teşkil ediyordu.
1437’de Kazan Hanlığı’nı kuran Uluğ Muhammed, kendisini hala Altın Ordu’nun hükümdarı sayıyor ve parçalanan ülkeyi tekrar kuvvetli bir merkez etrafında birleştirmek gayesiyle hareket ediyordu. İlk adım olarak 1439’da büyük bir ordu ile Moskova kapılarına kadar dayandı, 1444’de tekrar harekete geçerek, 7 Haziran 1445’de Suzdal civarında vukubulan meydan muharebesinde büyük bir zafer kazandı. Esir edilen Vasiliy,bütün şartları kabul ederek serbest bırakıldı. Böylece eskiden Altın Ordu’ya tabi olan Moskova, şimdi de aynı mükellefiyetleri Kazan’a karşı ifa edecekti. Moskova’nın durumunu ve tazminat işlerini kontrol için Vasiliy ile birlikte 500 Kazanlı memurun Moskova’ya gönderilerek türlü vazifelere tayin edildiği rivayet edilmektedir. Anlaşmanın en mühim maddesi olarak, Moskova nüfuzu altında bulunan Oka nehri üzerindeki “Hankirman” şehri merkez olmak üzere, Uluğ Muhammed Han’ın oğlu Kasım’ın idaresinde bir beyliğin kurulduğunu görüyoruz. Tarihte “Kasım Hanlığı” . (1445-1681) adı ile tanınan bu teşkilatın meydana getirilişinden maksat, Moskova’yı kolayca kontrol etmek ve gerektiğinde derhal müdahele için kuvvet bulundurmaktı.
Planın birinci kademesini mükemmel bir şekilde başaran Uluğ Muhammed Han’ın son seferinden dönüşünde (1445) aniden ölmesi üzerine Altın Ordu’nun diğer bölgelerini birleştirme tasavvuru tahakkuk edememiştir. Ondan sonra tahta geçen Mahmüd (1445-1462) ve Halil (1462-1467) zamanında Moskova ve diğer komşularla münasebetin, normal şartlar altında devam ettiği anlaşılıyor.
Kırım, Astrahan, Sibir, Nogay gibi komşu Türk hanlıkları ile münasebetler dostane idi, o derecede ki, Kazan hanlarından bazılarının, bu komşu sülalelerden olduğu görülmüştür. Bilhassa Kırım ile devam, eden sıkı münasebet, Kazan’ın Moskova Rusyası ile mücadelesinde, her zaman müspet yolda büyük önem taşımıştır. İleri görüşlü Uluğ Muhammed Han’ın bununla da yetinmeyerek, Osmanlı Devleti ile de sağlam ve devamlı münasebetler kurmak istediği, II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed’e yazmış olduğu mektuplardan açıkça belli olmaktır.
Ancak, Uluğ Muhammed Han’dan sonra gelen hükümdarların, onun mücadeleci ve savaşçı ruhunu yeteri derecede kavrayamadıkları ve devam ettiremedikleri görülmüştür. Halbuki, daimî savaş ve genişleme esasına göre hareket eden komşu Moskova devletine karşı varlığını koruyabilmek için, Kazan Hanlığı’nın da askerî, idarî ve iktisadî siyasetini buna göre ayarlaması gerekiyordu. Fakat bu yapılamamış ve neticede devlet, iç mücadelelerin ve taht kavgalarının da tesiriyle gittikçe zayıflamaya yüz tutmuştur. 115 yıl süren Kazan devletinde 19 defa han değişmiş 15 han tahta çıkmış, bunlardan bazıları ikişer, hatta üçer defa idare başında bulunmuşlardır. Halbuki aynı devirde Moskova’da ancak 4 defa hükümdarlık değişikliği olmuştur. Yerli aristokrasî sınıfının iki gruba ayrılarak devlet işine karışması ve bilhassa son devirlerde amansız mücadeleye tutuşması da devletin felaketini hızlandıran sebeplerden biri olmuştur. Altın Ordu ve Kazan Hanlığı’nın ilk devirlerinde Moskova’da cereyan eden taht kavgalarında hanlar söz sahibi olurken, Hanlık zayıfladıkça Moskova’nın nüfuzu artmış, şimdi Kazan’da cereyan eden iç kavgalara Ruslar müdahale etmeye başlamıştır.
Kazan tahtına Muhammed Emin’in ikinci defa çıkmış olması ile (1487-1495) Kazan’ın eski şanlı devri sona ermiş sayılır. “Bulgar Beyi” lakabını da kullanan Moskova hükümdarı III. İvan, artık Kazan’ın tabiliğinden çıkmıştır. Görünüşe göre, her iki devlet de eşit sayılmakla beraber, Moskova gittikçe baskısını arttırarak Kazan’a karşı tabi bir devlet muamelesi yapmak istemiştir. Bununla beraber, çok defa Kırım ile birlikte hareket eden Kazanlılar, XIV. yy.’in ilk yarısında da birkaç defa Moskova’ya karşı zafer kazanarak üstün duruma gelebilmişlerdir. Mesela 1505’de Muhammed Emin zamanında iki devlet arasında patlak veren savaşta Kazanlılar’ın Nijni-Novgorod’u zaptederek Oka boyunca ilerlemeleri, 1521’da Sahip Gerey’in tahta çıkması ile Kırım’la müştereken Moskova’ya karşı harekete geçilmesi, Kazanlılar’ın Nijni-Novgorod’u tekrar almaları ve Oka’yı geçerek Ruslar’ı hezimete uğratan Kırım ordusu ile birlikte Moskova üzerine yürümeleri, bu cümledendir. Fakat, Moskova’nın genişleme, yayılma ve ilhak esasına göre kurulan siyaseti karşısında sulh içinde yaşamayı tercih eden ve toprak ilhakı düşünmeyen Kazan Devleti, iç mücadelelerle de sarsılınca gittikçe zayıflamış ve Ruslar’ın müdahalesi de o nispette artmıştır.
Kazan’da iktidarı elinde bulunduran zümre, sulhun muhafazası için Han seçiminde Moskova’nın arzusuna boyun eğmek, topraktan fedakarlık etmek ve hatta çocuk yaşta han ilan edilen Ötemiş (1548-1551) ile annesi Suyum Bike’yi Moskova’ya teslim etmek gibi ağır şartlara katlanmışsa da, bu tavizler sulhun korunmasına yardım etmemiş, Moskova Rusyası’na karşı ancak kuvvete, mücadeleye ve savaşa dayanan bir siyasetle “sulh içinde beraber yaşama”nın mümkün olabileceği ise çok geç anlaşılmıştır. Bu şekilde kuvvet ve mücadele taraftarı zümrenin tekrar iktidara gelmesiyle, bir an için bütün iç kavgalar durmuş ve mücadele fikri halkın bütün tabakalarını birleştirmişti. Kazan hükümeti ilk iş olarak hükümdarlık işini halletmekle uğraştı ve 1552’da Astırhan Hanı Kasım’ın oğlu Yadigar’ı Kazan tahtına davet etti. Yadigar’ın Kazan’a gelmesiyle halkın kendisine olan güveni arttı. Kazan’ın dağ tarafı Ruslar’a karşı ayaklandı ve tekrar merkez ile birleşti. Ruslar arasında panik başladı. Moskova’ya karşı sefer açan Kırım orduları da Tula’ya kadar ilerledi. Bu hareketler, Moskova’nın Kazan’a karşı katî sefer açmasına vesile teşkil etti. Ruslar 150.000 asker, 150 top ve İngiliz mühendisi Butler’in kumandasındaki istihkam kıtası ile Kazan’ı muhasara ettiler. Kuvvet farkı çok büyük olup, Kazan’ın içinde ancak 33.000 kadar askerle, dışında bulunan 15.000 atlıdan ibaretti. Komşu Türk ülkelerinden ve Osmanlı imparatorluğu’ndan yardım ve müdahale teşebbüsleri de neticesiz kaldı.
Rus ordusu 20 Ağustos 1552’de Kazan’a ulaşarak 23 Ağustosta şehri her taraftan kuşattı. Yapançca Bey, Sunak Mirza ve Eyyüb’ün Arca tarafında bulundurdukları 15.000 kişilik süvari kuvveti, Ruslar’ı arkadan saldırarak boyuna hırpaladığından muhasaradan bir netice alınamayınca, Moskova ordusu önce bu dış kuvveti bertaraf etmeye çalıştı. Kazanlılar’ın yer altından yaptıkları su yolu lağımlanarak havaya uçuruldu. 30 Eylül günü surların bir kısmı havaya uçurulunca umumî hücum teşebbüsünde bulunulmuşsa da Ruslar geri püskürtülmüştür. Ancak 2 Ekim (yeni takvime göre 15 Ekim) 1552 günü 30 fıçı barut ateşlenince surların bir kısmı yıkılmış ve Moskova ordusu kitle halinde içeri saldırmıştır. Savaşa savaşa takatten düşen Kazanlılar iç şehre çekildiler. Sokaklarda müthiş bir boğazlaşma başladı. Kul-Şerif Molla etrafında toplanan Kazan ruhanileri, hafızlar, danişmendler, Kul-Şerif Camii civarında yalın kılıç Ruslar’ın üzerine saldırdılar ve hepsi de dövüşe dövüşe şehid oldular. Yadigar Han, etrafında birkaç kişi ile esir düştü. Kazanlılar bir tek kişi kalıncaya kadar çarpıştılar. Şehir ele geçirilince Rus tarihinin en karanlık sayfalarını teşkil eden korkunç bir katliam başlamış, erkeklerden kimse sağ bırakılmamış, kadınlar ve çocuklar da öldürülmüş, ancak küçük bir grup savaşçı şehirden çıkarak, mücadeleyi devam ettirmek üzere ormanlara sığınmış, bir kısım ahali de esir edilmiştir, Kazan’ın bütün serveti yağma edilmiş, camiler, mescitler, evler yıkı lıp yakılmıştır. Bu suretle, 1437’de Uluğ Muhammed Han tarafından kurulmuş olan “Kazan Hanlığı” 115 yıl yaşamış ve 15 Ekim 1552’de Moskova Çarı IV. İvan tarafın dan buna nihayet verilmiştir.
Kazanlılar’ın, Kazan’ın müdafaasında gösterdikleri kahramanlık, Türk tarihinin en şanlı sayfalarından birini teşkil ederken, Ruslar’ın Kazan’da işledikleri cinayetler, İstanbul’un zaptı sırasında Türkler tarafından hıristiyanlara karşı gösterilen merhamet ve alicenaplıkla karşılaştırıldıkta, Rus tarihinin en çirkin sayfalarını aksettirir. Nitekim, Kazan’ın zaptından sonra diğer Türk ülkelerine karşı girişilen istilalar da da, Moskova çarlığı aynı metodla hareket etmiştir.
Kazan şehrinin düşmesiyle savaş durmamış. Tatar, Çuvaş, Çirmiş v.b. boylar kaleler inşa ederek teşkilatlı mukavemette bulunmuşlardır. Sarı-Batır, Mamış-Birdi, Ahmed-Batır ve Zeyn-Seyyid gibi şahıslar, bu mücadelenin önderi olarak şöhret kazandılar. Mamış-Birdi, Kazan şehrinin 45 km. kuzeyindeki Çalım kalesini merkez yaparak eski Kazan melikesi Süyüm-Bike’nin kardeşi Ali Ekrem’i han ilan etti, 1552-1556 yıllarında da Kazan ile Kama arasında halkın isyanı ile karşılaşıldı. Moskova çarlığı bu hareketleri tedricen bastırarak ancak 1556-60’ta vaziyete hakim olabildi ve Kazan Hanlığı ülkesinde kendi menfaatına uygun bir nizam kurdu.
Kazan Hanlığı ahalisinin esas unsururlu, eski Bulgar, Kıpçak, Uz v.b. boyların karışmasından meydana gelen “Kazan TOkleri” (veya Tatarları) teşkil ediyor, bundan başka ülkede, Başkırt, Çuvaş gibi Türk asıllı boylarla, Çirmiş, Ar ve Mokşı gibi Fin-Ugor asıllı boylar da bulunuyordu. Kendilerine “Bulgarlı”, “Kazanlı” veya “Müslüman” diyen bu ülkenin Türk asıllı ahalisi için “Tatar” adının ne zamandan itibaren kullanılmağa başladığı açık olarak bilinmiyor. Bazı tarihçiler “Tatar” sözünün bu ülkede Cengiz istilasından sonra Ruslar’ın tesiriyle yerleştiğini söylemekte iseler de, diğer bazıları, Orhon yazıtlarında da zikredilen bu “Tatar” adının bir Türk boyunu ifade ettiğini ve Kaşgarlı Mahmud’un 1072-74 tarihli haritasına dayanarak, “Tatar” adını taşıyan Türk boyunun Moğol istilasından önce de bu civarda mevcut olduğunu iddia etmişlerdir.
Şamanizm dinine mensup Çuvaşlar’la Fin kavimleri, Kazan Hanlığı’na vergi ödeyerek tam bir serbesti içinde yaşamakta idiler. Hanlığın devamı müddetince bunların idareye karşı isyan etmeyişleri, aksine Moskova’ya karşı her türlü mukavemet hareketine katılmış olmaları, Kazanlılar’la bu “azınlıklar” arasında tam bir anlaşmanın hüküm sürdüğünü göstermektedir.
Orta İdil boyunda ve Ural dağlarının güneyinde yerleşen Türk kavimlerinin Bulglar devresinden beri ekin ektikleri ve ziraat bakımından üstün seviyede bulundukları, arkeolojik araştırmalar neticesinde ortaya çıkarılan malzeme ile de ispatlanmaktadır. Aynı şekilde, Kazan Hanlığı ahalisinin de büyük bir kısmı ziraatla meşgul olmakta idi. İri baş hayvan yetiştirmenin tabiî bir neticesi olarak dericilik sanayii çok inkişaf etmişti. İdil, Kama, Noktrat (Viyatka) ve diğer nehirlerde çok miktarda bulunması dolayisiyle balıkçılık da gelişmiş, bilhassa tuzlu balık ihraç maddeleri arasında mühim yer almıştır. Ülkenin ormanlarında gelişmiş olan diğer mühim gıda sanayii de arıcılık ve dolayisiyle bal ve balmumu ile ilgili hususlardı. Yerli tüccarların köy köy dolaşarak kürk ve bal topladıkları ve Kazan panayırında bu maddelerin mühim yer tuttuğu bilinmektedir.
Kazan Hanlığı’nın düşmesi, Türk ülkeleri tarihi bakımından bir dönüm noktası teşkil eder: bu hadiseden sonra İdil (Volga) nehri Ruslar’ın eline geçmiş, o zamanına kadar 1000 yıl müddetle bir “Türk nehri” sayılan İdil, bundan sonra bir “Rus nehri” olmuş ve Rusya’nın ekonomisi için can damarı vazifesini görmeğe başlamıştır. Ruslar İdil boyunca güneye inerek 1556’da Astırhan’ı (Ejderhan, Astrahan)zaptettiler ve Hazar’a ulaştılar, sonra burada da durmayarak Kuzey Kafkasya’ya indiler. Böylece Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında ilk temaslar meydana geldi ve gerginlik başladı. Nogaylar’dan ve Türkistan’dan gelen ikazlar üzerine Osmanlı Devleti, Kazan ve Astırhan hanlıklarını tekrar canlandırmak arzusu ile harekete geçti. II. Sultan Selim tarafından IV. İvan’a yazılan tehdit dolu mektuplardan sonra 1569’da Astırhan’ı istirdat maksadiyle bir sefer tertip edildi ise de bunun arkası gelmedi. 1571’de vukubulan İnebahtı hezimeti ve 1571’de tertiplenen Kıbrıs seferi dolayisiyle Osmanlı Devletinin dikkati başka tarafa çekilmiş oldu ve bu hadiseler bir müddet için Rus tehlikesini unutturdu. Dışarıdan yardım görme dikleri için zaman zaman vukubulan iç isyanlardan da bir netice alamayan Kazanlılar böylece kendi kaderlerine terkedilmiş oldular.
Kazan Hanları Cedveli
l. Uluğ Muhammed sülalesi; II. Sibirya sülalesi; III Kasım hanları sülalesi; IV. Kırım sülalesi; V. Astırhan hanları sülalesi; VI. Nogay sülalesi.
1. Uluğ Muhammed b. Celaleddin b. Toktamış (l)
2. Mahmud b. Uluğ Muhammed (l)
3. Halil b. Mahmüd (l)
4. İbrahim b. Mahmüd (l)
5. Ali b. İbrahim (l; 1, defa)
6. Muhammed Emin b. İbrahim (l.; l.defa)
7. Ali b. İbrahim (I; 2.defa)
8. Muhammed Emin b. İbrahim (l; 2.defa)
9. Mamuk b. İbak (II)
10.Abdüllatif b.lbrahim(l)
11. Muhammed Emin b. İbrahim (l; 3.defa)
12. Şah Ali b. Seyid Avliyar (III; 1 .defa)
13. Sahib Giray b. Mengli Giray (IV)
14. Safa Giray b. Fetih Giray (IV; 1 .defa)
15. Can Ali b. Seyid Avliyar (III)
16. Safa Giray b. Fetih Giray (IV; 2. defa)
17. Şah Ali b. Seyid Avliyar (III; 2. defa)
18. Safa Giray b. Fetih Giray (IV; 3.defa)
19. Ötemiş b. Safa Giray (IV; Süyün-Bike)
20. Şah Ali b. Seyid Avliyar (III; 3. defa)
21. Yadigar Muhammed b. Kasım (V)
22. Ali Ekrem b. Yusuf (VI)
Kaynak: Türk Dünyası El Kitabı 1992, Ankara . Sf. 409-412
BİBLİYOGRAFYA
Ahmer, A., Kazan tarihi. Kazan 1910.
Arat, R. R., Kazan, ıa VI, istanbul 1955, s. 505-522.
Atlasî H., Kazan Hanlığı, Kazan 1913, ikinci b. 1920.
Atlasî, H., Süyün Bike, Kazan 1912.
Rrsov, N.N., Proşloye Tatarii (Tataristanın mazisi), Kazan 1926.
Fuks, K.F., Kratkaya istoriya goroda Kazanı (Kazan şehrinin kısa tarihi) , Kazan 1817.
Gubaydullin, G.S., iz Proşlogo Tatar (Tatarların mazisinden), Materyali Po Izuçeniyu Tataristana II, Kazan 1925, s.71-112. .
Gubaidullin, G.S., K voprosu o Proishojdenii Tatar (Tatarların menşei meselesi üzerine), Vestriik nauç-nago O-va Tatarovedeniya, 8, Kazan 1927, s. 131-142.
Hudyakov, M., Oçerki po istorii Kazanskago Hanstva (Kazan Hanlığı Tarihi üzerine dersler), Kazan 1923.
Kazan (maddesi), ESBE XIII. A, 1894,s. 910-913. Kazanskoye Hanstvo (maddesi), BSE 19, 1953, s. 310-312. Kural, A.N., Kazan Hanlığını kuran Uluğ Muhammed Han yarlığı, istanbul 1937.
Kurat, A.N., Topkapı Sarayı Müzesi Arşivindeki Altın Ordu, Kırım ve Türkistan hanlıklarına ait yarlık ve bitikler, Istanbul-Ankara 1940.
Kurat, A.N., Kazan Hanlığı, DTCFD XII, Ankara 1954, s. 227-246. Lebedeff, Olga de, Abrégé de l’histoire de Kazan, Roma 1899. Mende, G. von, Der nationale Kampf der Russlandtürken, Berlin 1936. Mercanî, Ş., Müstefad-ül-Ahbar fi ahvali Kazan ve Bulgar, Kazan, l: 1885, II: 1900. Pinegin, M., Kazan v yeya proşlom i nastoyaşçem (Eskiden ve bugün Kazan), Kazan 1890. Singaleviç, S. P; Storaya i novaya Kazan (Eski ve yeni Kazan), Kazan 1927. Taymas, A. Battal, Kazan Türkleri, Ankara 1964.
Vorobyov, N.l., Kzanskie Tatar (Kazan Tatarları), Materyali Po Izuçeniyu Tataristana II, Kazan 1925, s. 133-166.