Dobruca Kırım Tatar Edebiyatının Acı Kaybı: Altay Kerim
Saim Osman KARAHAN
Dobrucalı Kırımtatarların usta kalemi, seçkin gazeteci, yazar ve dilşinas Altay Kerim 3 Mayıs 2006 günü Hakkın rahmetine kavuştu. Haber onu tanıyanları derinden üzdü. Dobrucalı Kırımtatarların kültür camiası büyük bir kayba uğradı. Çünkü O, halkının ve onun dilinin sevdalısı, çalışkan, mert, zeki, hayat dolusu bir yürekti.
Anası tarafından Anadolulu, Tokatlı, babası tarafından da Dobrucalı idi Altay Kerim. 13 Mart 1937’de Köstence ilinin Topraisar (Toprakhisar) kazasına bağlı Musurat (Movilitsa) köyünde doğdu. Babası Faik, anası Hacımelek. Babası Mecidiye Medresesindeki tahsilini yarıda bırakarak ailesinin hayat mücadelesine omuz vermek zorunda kalmıştı.
Altay ilk ve ortaokulunu kendi köyünde okudu. Öğretmenlerinden biri, Dobruca’nm büyük folklorcusu ve okul kitapları yazarı olacak olan Ali Naci Cafer efendi olmuştu. 1956 yılında Altay Kerim Köstence Tatar Pedagoji lisesinden mezun oldu ve doğduğu köyün tatar ilkokuluna öğretmen olarak tayin edildi.
1957-1962 yılları arasında Bükreş Filoloji Fakültesi, Türk Dili bölümünde tahsil gördü ve bölümün ilk mezunları arasında bulundu. Geniş kadro ve maddi imkânları kullanarak, yoğun propagandalarla komünist rejiminin kökleştirilmeye çalışıldığı o devirde, üniversite muhitinde Altay Kerim hayatı ve dünya kültür mirasını kendi açısından değerlendirmeyi öğrendi. Hiç yokmuş gibi geçilen Romen şiirinin Tudor Arghezi gibi bir devi üzerine, ta o yıllarda bakışını çevirmesine (1989’da patlayacak olan) o suskun üniversite muhiti yardımcı olmuştu.
Mezuniyetinde fakülte idaresi tarafından okutman olarak istihdam edilmek istenmişse de, “Kadrolar” servisince, babasının önce üye edilip, dini eğitim almışlığı öğrenildikten sonra Romen İşçi Partisinden ihraç edilmiş biri olmasından dolayı, “lâyık” görülmedi.
Kubadin kasabası lisesinde 10 yıl boyunca Romen dili ve edebiyatı öğretmenliği yaptı. Sonra Mancapmar (Costineşti) köyü okuluna nakledildi. Buradan, 1976 yılında Romen Radyo-Televizyonu Türkçe yayınlar bölümüne çevirmen olarak alındı. Sırasıyla spiker, programcı, röportajcı, 1989 devriminden sonra bölüm başkanı olarak 1997 yılındaki emekliliğine kadar çalıştı. Radyo-Televizyon Kuram u’ndaki çalışma yıllarında Dobruca’daki Türk-Tatar cemaatinin önde gelen (Sabri Emurla – çiftçi, Çetin Genceömer – gemi kaptanı, Müh. Fikret Müjdaba – bağcılık uzmanı, Dr. Naim Temo – göz doktoru, Nureddin İbram – felsefe doktoru, Nüsfet Şaganay – matematik doktoru, Ali Naci Cafer – folklorcu, İsmail Ziyaeddin – yazar, Nevzat Yusuf – türkolog, şair, yazar, Acemin Bavbek – türkolog, şair, yazar; Yakub Mehmet – müftü, Kadriye Nurmambet – avukat ve müzikolog, Kayriy Pelvan – güreşçi, ve daha birçokları gibi) şahsiyetlerini tanıtmaktan büyük heyecan ve gurur duydu.
Altay Kerim’in gazete ve dergilerde hikâye ve röportajları yayınlandı.
Bazı hikâyeleri 1984 yılında “Kâniye” adlı kitabında bir araya getirildi. 1959 yılındaki Türk okullarının kapanmasın dan bu yana geçen zamanda, bunca okulsuzluk devresinden sonra, 1980’de Ali Naci Cafer efendi ve arkadaşları Boztorgay folklor derlemesini çıkarmışlardı. Olayın heyecanıyla kitabı Müstecib Ülküsal efendiye koşturmuştum. Müstecib efendi de Emel dergisinde kitabın bir tanıtımını yapmıştı. Sonra 1981 ’de Mehmet Ali Ekrem’in Bülbül Sesi, 1983’te sayın Nevzat ve Nermin Yusuf’un Nasrettin Hoca’sı çıktı. Herbir kitap kendi dalında bir ilk idi. Orijinal hikâyelerden meydana gelmesi itibariyle 1984 yılındaki “Kâniye” de bir başka ilkti. 1959 yılından beri ilk defa, tatarca yazılmış, orijinal konulu bir eser gün ışığına çıkıyordu. Dobruca’daki Kırımtatarların günlük hayatından sahneleri, ölüm, doğum, düğün, dostluk veya kavgalaşmaları gibi türlü olayları türlü açılardan anlatırken, yazar tatar insanının herkesçe yaşanan, hissedilen, fakat ifade edilemeyen öz dünyasını ve bunun kimlik belgesini ortaya koymuş oluyor sanki.
Dili de “tam tatarca”, herkesin ana babasıyla, soydaş komşu ve arkadaşlarıyla konuşa geldiği, (maalesef okullarda ve kitaplardan da öğrenebilme imkânına sahip olamadığı), başka bir dilin kalıplarından türetilmemiş, (calc -rom., calque – fr.) kopya edilmemiş öğelerle kurulmuş, insanı bir hoş eden bir dildir.
Altay Kerim o kadar sevdiği ana dilinin konuşup yazabil menin dürtüsünü başkalarına aşılamak istemiştir. Kızı Leylâ Kerim’in de yardımıyla bir Tatarca – Türkçe – Romence Söz lük hazırlamıştır (1996). Herkes bildiklerini orada bulsun, eksik saydıklarını oraya eklesin diye.
1989 yılında Renkler 2 antolojisinde çıkmış “Yazmak Zamanı” şiirinde kendinden sonra gelecek olanlara yazar ve şair şöyle seslenmiştir : “Men de menzume yaratmağa yanaştım, / … Kırklarca nesüın miras taşlagan / Adetlerni tek bir kol yazamaz, / Tek bir ömırge sıymaz. /… Ey, sen kalemin kaviy, kuşcetmez, celcetmez / Dedelerin tornı, bo dünyadan / Halk borci ödelmiy ketilmez ! / Şimdi yazmak zamanı, / Yazınız ballar, yazınız ! / Yazınız kızlar, yazınız ! / Katip de bolsa yazınız !’
Türkçe-Romence Konuşma Kılavuzu, Romence-Türkçe Konuşma Kılavuzu kitaplarını hazırlamıştır.
1997-2000 yılları arasında Altay Kerim Romanya Tatar Türkleri Demokrat Birliği’nin yayın organı Karadeniz gazetesini başredaktörlüğünü yapmıştır. 2002 yılında bir Romen Şiiri Antolojisi çeviriler kitabını hazırladı. 2006 yılının Şubatında Tenekeci Şamil adlı son kitabı yayımlandı.
Geniş bir Türk kültürü mirasına, derin bir insan sevgisine, usta bir ifade gücüne sahip Altay Kerim’in daha ortaya koyacak çok eserleri vardı. En azından, onu tanıyanların ondan beklentileri bu idi. Halkına çok güzel ve değerli eserler bıraktı. Allah ondan razı olsun, rahmet eylesin.