1950-51 öğretim yılının son günleriydi. Köstence okulları piyonerler (izciler) toplantısında okulumuzdaki izci örgütünün faaliyetini anlatan raporu ben okumuş, başarılarımızda yardımlaşmanın önemini anlatmıştım. Artık yaklaşan tatilde arkadaşlarımızın hepsinin sınıfı geçmesiyle mutluluğumuz daha büyük olacaktı.
Toplantı sonunda oturum başkanı önümüzdeki tatilde Köstence’den bir grup piyonerin Sovyetler Birliği’ne, Kırım’daki Artek’e gönderileceğini müjdelemişti.
İçimi bir heyecan sarmıştı. Okulun en başarılı öğrencilerindendim. Belki beni de gönderirlerdi. Birkaç gün sonra Dobrogea Nouã (Yeni Dobruca) gazetesinde piyonerler toplantısından ve bir Tatar çocuğunun -yani benim- anlamlı konuşmasından da söz edilmiş. Müftülük sekreteri Cemalettin Latif Bey bu yazıyı babama göstermiş.
Bir hafta sonra piyonerler başkanlarının toplantısında Artek Kampı için öğrenci seçimi yapılmış. 6-A sınfından ben teklif edilmişim. Başkan Titi Spânu’nun, mahalleden can ciğer arkadaşımın, eliyle çektiği kura bana çıkmış!
“Ocakay Kırım’a sen gidiyorsun!” diye gelip haber verdi. Mahallemizin hocası olan babama herkes böyle hitap ettiği için, biz çocuklarının da lâkabı “ocakay” olmuştu.
Bir rüya gerçek oluyordu… Artek’i, yani Kırım’ı, yani Vatan Kırım’ı görebilecektim.
Anılarımın üzücü tarafını anlatıp gereksiz sözler sıralamayayım. UTM (İşçi Gençlik Birliği) Şehir Sekreterliği’nde benim adaylığımı Yoldaş Sandu adında biri uygun bulmamış. Tatarlığım mı? “Ocakay”lığım mı? Sebep oldu bilemiyorum. Kapalı kapılar ardında bir kızıl takdir ve 12 yaşındaki bir çocuğun muazzam hayal kırıklığı…
Vatan Kırım’a gidemiyordum fakat Kırım yerine Stalin şehri (Braşov) taraflarındaki Homorod kampına gönderilebilecekmişim. On beş gün sonra gidilecekmiş. Kılık kıyafet, izci malzemeleri falan (not defteri, çakı, ruksak=sırt çantası) alıp hazırlandım.
Üç gün kala bu gidişimin de iptal edildiği bildirildi. Zavallı anam sapsarı oldu, gözyaşları döktük birlikte…
Sonraki öğretim yılı başlayınca öğrendik ki benim yerime 6-B sınıfından Çurca isminde bir arkadaş gönderilmiş. Derslerde başarılı birisiydi ama benim gibi edebî yazı gücü; futbol, masa tenisi yeteneği yoktu… Babası Komunist Partisi’ne 1944 öncesindeki yeraltı çalışma devrinden beri üye idi. Bu da benim babamda olmayan ve hiç olamayacak bir nitelikti…
*
Vatan Kırım’ı ve Artek’i 50 yıl sonra 2001 senesi görmek nasip oldu. 9-11 Kasım 2001’deki 4. Qırımtatar Milli Qurultayı’na katıldığım günlerde…
Gitmeme izin verilmeyen Kırım’ın havasını doya doya ciğerlerime çektim. Tam da Ayudağ’ın eteklerinde Karadeniz’e bakarken, Artek’in kapısının önünde….
Bahçesaray Dergisi, Sayı 34, Temmuz-Ağustos 2005. Sayfa 25.